Merhaba^^ Nasılsınız? Wattpad sorunlarının düzeldiğini umuyorum ve daha fazla bekletmemek adına bölümü paylaşıyorum.
Multimedia sarılma anları.
●
Öyle bir acıydı ki bu dur durak bilmeyen; insanların ağzında dolanan, aşk acısını bile söküp atacak cinsten... İçim alev alev kavruluyordu ve benim tek yapabildiğim yanıp kül oluşumu içten içe hissetmekti.
Soğuk ciğerlerime nüfuz ederken gözlerim annesine çiçek toplayıp veren çocuğa takıldı. Annesi çocuğun elinden papatyaları alıp saçlarına bir buse kondurdu. Ama normal bir öpücük değildi bu; sanki çocuğunun kokusunu bir daha alamayacak olan bir annenin öpüşüydü gözlerini kapatıp öperek, saçlarını koklarken...
Gözbebeklerim ateş aldığında elim saçlarıma gitti. Uçları kırılmıştı, toz toprak içindeydi ve bu günde saçlarımı koklayarak öpen bir annem yoktu. Bir anlığına göğüs kafesime bir yumrunun oturduğunu hissettim. Nefes alamıyordum, nefes almaya çalıştıkça kaburga kemiğim içime batıyordu sanki. Ve karşımda gördüğüm mutlu aile tablosu kendimi kandırmışlığımın simgesiydi...
İçimde acıdan öte bir şeyler vardı; terk edilmiştim ben... Yarım kalmıştım, hiç sevilmemiş, istenmemiştim. Ama en önemlisi annesizdim... Anneme hediye almak için para isteyeceğim bir babam yoktu. İlk aşkım diyebileceğim... Bu koskoca insan kalabalığının içinde yapayalnızdım. Ben kimsesiz kelimesinin beden bulmuş haliydim.
Ne bahçelerden gizli kaçak kopararak çiçek toplayacağım bir annem, ne de topladığım çiçekleri elimden alıp arkasına saklayarak anneme götürecek bir babam vardı.
Bu anneler gününde de başka aileleri izleyecek, iç çekecektim. Hepimiz öyle yapacaktık, biz istenmeyen çocuklardık çünkü. Yalnızlığa daha küçük yaşta mahkûm edilmiştik... Suçumuz neydi bilmiyorduk ama istenmiyorduk işte...
Parkta sallanan Berke'ye bakarken yüzüme bir tebessüm yerleştirdim. Gülerek bana bakıyordu ve ben bugün ona annesinin yokluğunu hissettirmek istemiyordum. Sadece ona değil, hiçbirine... Murat'ın işinin olmasından dolayı iki gün olmayacağı, depoda büyük sevinç yaratmıştı. Bende bu fırsattan istifade dışarı çıkabilmiştim bugün.
Aslında adamlarını tembihlemişti, fakat onlarda Murat'ın gidişini fırsat bilmiş eğlenmeye gitmişlerdi. Bende çocukları toplayıp parka getirmiştim, en azından onlar bugün annesizlik duygusunu yaşamasınlar diye...
Oturduğum bankta cenin pozisyonunu almak için hazırlanıyordum ki, bizim çocuklardan birinin parktan bir çocuğa saldırdığını gördüm. Pozisyonumu bozup hemen oturduğum yerden kalktım. Koşar adımlarla yanlarına ulaştığımda etraflarında bir çember oluşturmuş herkes onları izliyordu.
Küçüğünden büyüğüne ne kadarda çok seviyorlardı kavga izlemeyi insanlar...
''Ne oluyor burada?'' diyerek çemberin ortasına geçtim. Savaş, altına aldığı çocuğu şimdiden tanınmaz hale getirmişti.
''Orospu dedi abla.'' Gözündeki bir damla yaşın düşmesine izin vermeden çocuğa tekrar vurdu. ''Annemi tanımadan ona orospu dedi.'' Sözlerine devam ederken dudakları acıyla büküldü. ''En kötüsü de ne biliyor musun? Ben benim annem orospu değil diyemiyorum. Çünkü onu tanımıyorum.''
Duyduklarım, yüreğime bir yumru misali oturduğunda yutkundum. Konuşacak gücü kendimde bulamıyordum. Ne diyebilirdim ki, annen yok ama ben varım mı? Hangi annenin yokluğunu bir başkası doldurabilirdi? Hangi insanın gücü buna yeterdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Dansı
Mystery / Thriller"Biz seninle ölümün kıyısında tanıştık." dedim mavi gözlü katilime bakarak. "İşime karışmasaydın..." hafifce beni kendi etrafımda dönderdi. Sol kolunu belime yerleştirdikten sonra geriye doğru eğildim. Bir kar tanesi gökyüzünden dudaklarıma konduğu...