8.Bölüm: İlk Öpücük

1.6K 101 25
                                    

Bölüm sonuna, ya da satır aralarına düşüncelerinizi belirtirseniz beni çok mutlu edersiniz. Çünkü yorumlar ve oylar fazlasıyla az. Görüşleriniz benim için önemli. Çünkü çok farklı bir kurguyla başladım hikayeye. Ve emin olunki bir şeyleri oturtabilmek bayağı zor oldu.

-----------------------------------

Multimedia ^^

Gitmek için iki adım gerilemiştim ki, arkamdan kilit sesleri duyuldu. Boğazıma bir yumru oturduğunda seslice yutkundum. Kesinlikle ben bu iki kişi gibi olmak istemiyordum ve olmayacaktım. Arkama dönüp bakamıyordum fakat bildiğim tek şey buradan kaçışım yoktu. Savaşacaktım... Bora'yı bulmadan ölemezdim. Murat'ın son değişiminden sonra onu terk edemezdim. Belki de ben ölmeden bulurdu beni... Umuyordum ki öyle olsun... Yoksa canlı çıkmam için büyük bir mucize olması gerekliydi...

Karşımda iki tane cesetle birlikte odayı ölüm sessizliği kaplamışken, ne yapacağımı bilemez bir halde bu iki cesede bakıyordum. Odada benim nefes alışverişlerim haricinde, birinin daha nefes aldığını duyabiliyordum. Varlığını benden saklamıyor, tam tersi arkamda olduğunu bilmemi istiyordu. Buradan kaçmamın mümkün olmadığını biliyordum. Ama yine de canlı olarak kurtulabilir miyim diye etrafı inceliyor, keskin bir şeyler daha arıyordum.

Odada gördüğüm neşteri nasıl alacağımın planlarını aklımda kurgularken, alabileceğim konusunda şüpheliydim. Benim neşteri almak için harekete geçmemle bu psikopatın yanımda biteceğini biliyordum. Fakat denemekten başka çarem yoktu... Yalandan olduğu belli olan bir öksürük sesi bütün dikkatimi arkama toplamama sebep oldu. Ben buradayım diyordu sanki. Düşüncelerimi anlamış olmalı ki beni uyarma ihtiyacı hissetmişti.

Derin bir nefes alma sesi geldi arkamdan. Hala cesaret edip arkama dönememiştim. Yerimden dahi kıpırdayamamıştım... Murat'a bağırışlarım ona gücüm yettiği içindi, ama böyle bir psikopatla savaşacak güç yoktu bende.

"Neden, hiç lafımı dinlemiyorsun çocuk?" Tanıdık gelen bu ses sevinç çığlığı atmama sebebiyet verdi. Arkama döndüğümde karşımda Bora'yı görmek omuzlarımdaki yükü alıp götürmüştü sanki. Kaşlarını çatması, iki kaşının ortasında ince bir çizgiyi beraberinde getirse de bunu umursamadım. Buradan beni kurtarmaya gelmişti ve ben boynuna atlamamak için zor tutuyordum kendimi. Bir anlık düşünmeyle kendimi neden tutamadığıma anlam veremedim.

Neden olmasın? Git ve atla boynuna.

"İyi ki geldin. " dedikten sonra koşarak boynuna sarıldım, şan onu görmenin mutluluğunu tarif edemezdim. Beni büyüleyen kokusu burnuma dolarken etraf kararmaya başlamıştı sanki. Yavaş yavaş her şey yok oluyor gibiydi. Bir karanlığın içinde sadece biz kalmıştık.

O ve ben...

"Başkalarının işine o minik burnunu sokmaktan ne zaman vazgeçeceksin? Diyerek boynuna dolanmış kollarımı hoş olmayan bir şekilde çözdü. Bu hareketi canımı acıtsa da sesimi çıkaramadım, beni buradan kurtaracak olması bile yeterliydi. Ayrıca ben ne yapmıştım da bu kadar sinirlenmişti ki?

''Kimin işine bu minik, burnumu sokmuşum?'' dedim 'minik' lafını vurgulayarak. Elinde olsa cebine koyup yanında taşıyacaktı beni. Tamam, aramızda yaş farkı olabilirdi ama bunu her seferinde yüzüme vurmak zorunda değildi.

''Duvarda yazan yazıyı okumadın mı Rüya?'' elleri belime gidince iki adım geriledim. Her ne kadar onu buraya bir başkasının zorla getirdiğine inanmak istesem de, dolaptan aldığım koku onun kokusuydu. Yatak odası onun gibi kokuyordu. Bu evdeki her şeyi onun yapmış olma ihtimalide vardı ve ben bu ihtimali görmezden gelemezdim...

Karanlığın DansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin