¿'Seni zaten buraya getirende bir katil.' Diyerek yok oldu. Haklıydı. Korkmalı mıydım? Evet, kesinlikle korkmalıydım. Ama ben nedensiz bir şekilde merakıma yenik düşmüş, evi incelemeye başlamıştım...
Ses çıkarmamaya özen göstersem de, bir yandan da bağırıp Bora'nın burada olup olmadığını öğrenmek istiyordum. Benim burada bir katille ne işim vardı gerçekten anlamıyordum. Yoksa bu sefer cidden öldürecek miydi beni? Öldürecek, buraya terk edip gidecek miydi? Aklımdaki saçma düşünceleri yok etmeye çalıştım. Bir insan bu kadar psikopat olamazdı değil mi? Yani hangi insan birini öldürmeye kalkıp onu yaşatır, sonrada tekrar öldürmeye kalkardı?
Ayağımın altındaki ahşap zemin her hareketimle birlikte gıcırdıyor, varlığımı evdeki herkimse belli ediyordu. Her yer örümcek ağıyla kaplıydı ve dokunduğum yerde parmak izim çıkacak kadar, toz birikmişti her yere. Uzun zamandır uğranmıyor olmalıydı bu eve. Normalde benim yerimde bir başkası olsaydı evin korkunçluğundan ziyade, sırf etrafta her yerden çıkan örümceklerden dolayı çoktan burayı terk etmişti. Ama ayaklarım ve varlığından memnun olmadığım merakım, buradan çıkmama izin vermiyorlardı.
Evi incelemeye devam ederken şuan için evde kimse yok gibi gözüküyordu. Holden çıkıp misafir odası olduğunu düşündüğüm bir odaya girdim. Etrafımı sessizce kontrol ederken bir yandan da arkamı kollamaya çalışıyordum. Duvara sırtımı sıkıca dayadıktan sonra evdeki kişinin, arkamdan bana saldırı yapamamasını önlemiş olduğumu umuyordum.
Odaya hızla göz attığımda; üzeri tozlanmış bir televizyon ve orta sehpası vardı... Sonrasında üzeri önceden beyaz olan ama yılların getirdiği tozdan, griye dönmüş çarşaflarla kaplı üç tane kanepe vardı. Derin bir nefes aldım. Bu odada kimse yoktu ama bu evde kimse olmayacağını göstermiyordu... Duvara ellerimi yerleştirdikten sonra hole doğru başımı çıkardım. Kimsenin olmadığını anlayınca hole tekrar çıktım. İki katlı olduğunu düşündüğüm evin bu katında üç tane kapı vardı.
Adımlarımı hızlandırıp diğer bir kapıyı yavaşça açtım. Gördüklerimle ufak çaplı bir şok geçirsem de kendimi toparlamam kısa sürmedi. Her tarafı kan içinde olan banyo fayansı, buradan bir an önce çıkmamı söylese de ben devam etmekte kararlıydım. Kısacası canımı sokakta bulmuş ve ölümüme susamıştım...
Kapıyı ses çıkmamasına özen göstererek kapattım. Nede olsa gördüğüm kanlara bu gidişle benimki de eklenecek gibi gözüküyordu. Sağ ve sol tarafımda meleklerim belirdiklerinde birisi ellerini açmış dua ediyor ve bu meraklı halimi onaylamayan bakışlar gönderiyordu bana. Diğeri ise karnını tutarak gülüyor ve devam etmemi söylüyordu...
Her attığım adımla birlikte ahşap zemin kırılacakmış gibi hareket ediyordu. Bir an için bu evin bodrum katının da olabileceği aklıma geldi. Bunu aklımın bir köşesine not edip diğer kapıya doğru ilerledim. Kapının açık olması her ne kadar beni ürkütse de devam etmekte kararlıydım. Bu odaya girmenin en kolay yolu ani bir giriş yapmaktı ve bende öyle yapacaktım... Kapıyı yavaşça iteledikten sonra gözlerimi kapatıp odaya hızla girdim. Sırtımı kapıya yaslayıp gözlerimi araladığımda, burada da kimsenin olmadığını görmüş bulundum. Ama gördüklerim bununla da bitmemişti. Ahşaptan oluşan mutfak dolaplarının üzerinde kurumuş kanlar, sanki bir ressamın eli değmiş gibi desenle sürülmüştü dolaplara. Tezgâhın üzerinde olan birkaç tane bıçak, işlenen cinayetlerde onların kullanıldığını kanıtlıyordu.
Anlamadığım şey... Murat bana her zaman, bir katil arkasında asla ipucu bırakmaz derdi beni öldüreceğini söylediği zamanlarda. Ama bu evde her kim yaşıyorsa, sanki yakalanmak umurunda değilmiş gibi ortada ne kadar ipucu varsa, hepsini göz önüne sermişti. Boğazımda oluşan boğulma hissini görmezden gelmeye çalışıp yutkundum. Korkuyordum ama yine de devam etmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Dansı
Mystery / Thriller"Biz seninle ölümün kıyısında tanıştık." dedim mavi gözlü katilime bakarak. "İşime karışmasaydın..." hafifce beni kendi etrafımda dönderdi. Sol kolunu belime yerleştirdikten sonra geriye doğru eğildim. Bir kar tanesi gökyüzünden dudaklarıma konduğu...