45. Huzur

1K 77 33
                                    

Ellerini belinin üzerinde birleştirmişti, pencerenin önünde duruyordu. Gözleri bahçedeki ağacın yüksek dallarındaydı. Kulaklarında gecenin huzur veren sessizliği vardı. Eskiye dair anılar beliriyordu gözünün önünde. Hepsi onu hafifçe gülümsetiyordu. Ancak bir şeyi hatırlayınca biraz sesli güldü.

''Ne düşünüyorsun da böyle gülüyorsun?''

Mehsa yatağın yanındaydı. Çıkardıkları kıyafetleri katlayıp dolaba kaldırıyordu. Şahin'i neyin böyle güldürdüğünü merak etmişti. Sorusuna cevap alamayınca işine ara verip ona baktı. Şahin bu bakışı fark edince döndü, yine gülümsedi. Yatağa yaklaşıp kenarına oturdu. Mehsa'nın kıyafetleri katlayışını izledi. Yıllardır tek bir sitem etmeden her gece yapıyordu bunları. Yardım edip kıyafetlerini çıkarıyor, geceliğini giydiriyordu. Çıkanların temizini kirlisini ayırıyor ve sonraki gün giyilecekleri hazırlıyordu.

''Neden öyle bakıyorsun yüzüme?''

''Sana bakmak hoşuma gidiyor.''

''Biliyorum.'' diyerek tebessüm etti Mehsa. ''Ama söylemek istediğin bir şey varmış gibi bakıyorsun.''

''Aslında var. Tek bir şey de değil, çok şey var.''

Mehsa katlama işini bitirmişti. Son kez dolaba gitti, ardından hızlıca gelip Şahin'in yanına oturdu. Konuşmasını bekledi. Şahin çok şey olduğunu söylemiş olsa da konuşmak için aceleci görünmüyordu. Mehsa'nın saçını okşayıp yanağını sevdi.

''Anlatmıştım sana, hatırlarsın. Gençken bazen hayallerimde kafesten çıktığım, bu adanın sokaklarında dolaştığım olurdu.''

''Evet, hatırlıyorum.''

''O ziyaretlerde bir eksiklik hisseder ve ne olduğunu bulamazdım. Herhalde hep yalnız olduğumdan ihtiyaç duyduğum şeyin bir arkadaş olduğunu anlayamazdım. Sonra seninle birlikte hayallerim tek kişilik olmaktan çıktı ve eksiğim tamamlandı. Eğer ben bu adaya sensiz gelmiş olsaydım her şeyi tek renk olarak görecektim. Sen yanımdayken güneşin sarısı içimi ısıttı, denizin mavisi gönlümü açtı, toprağın kahverengisi bana kuvvet verdi, ağaçların yeşili ruhumu dinlendirdi. Seninle paylaşabildiğim için bu kadar büyük mutluluğum. Sen elimi tuttuğun için bu kadar huzur dolu içim. Sağ ol hatun. Her şey için. Sahip olduğum bu mutluluğu da, huzuru da sana borçluyum.''

''Bana bir şey borçlu değilsin. Aynı mutluluğu ben de senin sayende yaşadım. Benim içim de huzur dolu.''

''İyi bir eş olabildim mi sana?''

''Ziyadesiyle.''

''Peki ya iyi bir sevgili olmayı da başarabildim mi?''

''Bu hususta kimse seninle kıyaslanamaz. Benim kadar çok sevilmiş bir kadın cihanın hiçbir köşesinde yoktur.''

''Benim kadar talihli bir adam da yoktur.''

Şahin elini bir kere daha kaldırıp Mehsa'nın saçlarına uzattı. İpek gibi saçlarında gezdirdi parmaklarını. Defalarca böyle okşamış, koklamış, kendi elleriyle taramıştı. Elinin tersini yanağına sürttü. Gözlerinin içine baktı. Yıllar ikisinin de dış görünüşünde bir şeyler değiştirmişti. Büyümüş, yetişkin olmuşlardı. Artık yaşlılığa dönmüşlerdi yüzlerini. Ancak bu gözlere her baktığında gençleştiğini hissediyordu. Saçlarının kokusunda hayatının ilk baharını buluyordu. Elini tuttuğunda kuvvetleniyordu. Hayatlarının ikinci baharını da böyle yan yana ve el ele geçireceklerini bildiğinden ölüm dahil hiçbir şeyden korkmuyordu.

Ayağa kalkıp yatağın baş tarafına yürüdüler. Şahin yatağa girdi, örtüyü Mehsa için tuttu ve yanına yattığında üzerini örttü. Bir kolunu beline sarıp onu kendine doğru çekti, başını omzunun üzerine yerleştirdi. Bir süre sonra ikisi de gözlerini yumdu.

''Az evvel neden güldün Şahin? Ne düşünüyordun?''

Şahin yine bir şey söylemedi. Gözlerini açmadan gülümsedi. Yıllar yıllar öncesinden bir anıyı hatırlayıp o zamanki haline gülmüştü.

Odada hızlıca turlarken aniden durdu. Sakin olmalıydı, ona lazım olan şey buydu. Ancak böylelikle başarıyla atlatabilirdi bu geceyi. Ayrıca kendinden emin ve cesur görünmeliydi. Bunun için de ilk olarak dış görüntüsüne çekidüzen vermeliydi. Yıkanmaya karar verdi. Hem rahatlardı hem de temiz kokmalıydı.

Su hazırlanırken birkaç kez fikrini değiştirir gibi oldu ama sıcak su onu cezbedince küvete girdi. Uzun vakit kaldı orada, iyice temizlendi. Yıkandıktan sonra tıraş oldu. En güzel kaftanını seçti. Hepsi yepyeniydi ve hiç giyilmemişlerdi. Giyindikten sonra aynanın karşısına geçti. Sakalları gidince yakışıklılığı iyice ortaya çıkmıştı. Aynadaki görüntü hoşuna gitti. Bu beğeni özgüvenini de arttırdı. Saçlarını dikkatle taradı. Tüm kıvırcıklık gitmiş, yüzü iyice açılmıştı. Dolabı karıştırıp birkaç koku buldu. Şişelerin kapaklarını açıp kokladı ve en beğendiğini kullandı.

Hazırlığı bitmişti. Odası toplu görünüyordu. Yine de kitaplığı bir daha elden geçirdi. Sedirdeki minderleri düzeltti. Bozulmasın diye ne sedire ne de yatağına oturdu. Bir kitap seçip masasına geçti. Okumakla zamanın hızlı geçeceğini düşünmüştü. Ancak kitap çok da yardımcı olmadı. Zaten okuduğundan da pek bir şey anlamadı.

Hava karardı. Yemeği geldi. Tek lokma yiyemedi. Tepsi dolu gitti mutfağa. Biraz sonra ise büyük bir sini geldi. İçinde yok yoktu. Gözü bazen kuru üzümlere takıldı ama hiçbir şeye elini sürmedi. Zamanın geçmesini beklerken yine odada turlamaya başladı.

Ezberindeki birkaç şiiri tekrarladı. Sevdiği beyitleri getirdi hatırına. Ne kadar az şey bildiğini fark edince canı sıkıldı. Hatta bildiklerini de unutmuş gibiydi, bu yüzden kendine kızdı. Hızlı yürümeye başladı, bir baştan diğer başa defalarca gidip geldi.

Aynanın önünden geçerken aniden durdu. Kendine baktı, kılığını inceledi. Gözüne hoş gelen görüntüsü şimdi tiksinti uyandırdı içinde. Aynadaki adam çok zavallı göründü ona. Bir yabancıya bakıyor gibiydi. Gözlerini kaçırıp yumruğunu sıktı. Tek bir an düşünmeden kaftanını çıkardı. Saçlarını dağıttı. Sedir, yatak ve kitaplık da nasibini aldı. Çok geçmeden hepsi eski dağınık haline dönmüştü.

Bir kere daha baktı aynaya. Gömleğinin uçlarını bollaştırdı, yakasındaki bağcıkları gevşetti. Gözlerine ciddiyet yerleşti. İşte gerçek Şahin buydu. Kafesin büyüttüğü çocuk böyle görünmeliydi.

Alt katta bir hareketlilik oldu, demir kapı açılmıştı. Biraz sonra merdivende ayak sesleri duydu. Ayak sesleri kapısının önüne kadar gelip durdu. Biraz sonra kapısı tıklatıldı. Bir şey söylemeden bekledi. Kapı geriye doğru açılırken yavaş adımlarla kapının arkasına yürüdü.

Bir gölge içeri girdi, ilerledi. Kapı üzerine çekildi. Odanın ortasına varan gölge durmuştu, şimdi biraz da olsa seçiliyordu. Meraklı gözlerle etrafa baktığı, aslında onu aradığı belliydi. Kendini göstermeliydi. Yine yavaş adımlarla yürüdü. Yaklaşıp tam arkasında durdu. Nefesi ensesine vuracak kadar yakınındaydı.

Yavaşça döndüğünü gördü. Başı eğikti. Belli ki çekiniyordu, işin aslı korkuyordu. Hem de çok korkuyordu. Biraz cesaret bulmuş olacak ki başını kaldırdı. Boyunun kısalığı yüzünden göz göze gelebilmeleri için başını epeyce kaldırması gerekti. Bakışlarında bir rahatlama hissi bulmayı umuyordu mutlaka ama bunu ona vermeyecekti. Ciddiyetini sürdürdü.

Hareketlendi, üzerine doğru yürüdü. Ayaklarını sürüyerek geriliyor ve böylelikle aydınlığa biraz daha yaklaşıyordu. Yüzünü iyice görebildiğinde durdu. O an bunun farkında değildi ama gördüğü bu yüz ve gözler aklına kazınmıştı.

''Demek kurban sensin.''

Bir karşılık verememişti. Sanki tir tir titriyordu. Bunun üzerine yüzüne alaycı bir bakış yerleştirdi.

''Ürkek de bir şeymişsin! Gönlü olmadan evcilleştirdikleri şahinin kafesine bir serçe göndermişler.''

Ellerini belinin üzerinde birleştirip iyice dikleşirken bir adım uzağındaki kadına aynı alaycı bakışlarla gülümsedi.

~SON~

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin