6. Işık

3K 133 34
                                    

Merdiven temizlenirken bir köşeden izlemişti Mehsa. Yardım etme girişimde bulunmuş ama Latife Kalfa buna izin vermemişti. Temizliğin bittiğini görünce odasına gitti. Üzerinde hâlâ bir telaş hali, garip bir heyecan vardı. İlk geceki gibi değildi ama. O zaman sadece mecbur olduğunu düşünüyordu, sahiden bir vazife gibi görecekti. Ama şimdi birazcık da olsa tanımıştı o adamı. Gülüşünü, sesini, kokusunu biliyordu. Hepsinden önce içini biliyordu. Kırgınlığını, küskünlüğünü, yalnızlığını ta içinde hissediyor ve onu düşününce bütün vücuduna ılık bir his yayılıyordu. Ona sıra geldiğinde artık bunu sırf bir vazife olarak göremeyecekti.

Masasına yaklaştığında gözleri eşarbını aradı. Yatağı toplanmış, oda temizlenmişti. Mutfağa gitti. Latife Kalfa'dan tam sorup da eşarbın akıbetini öğreneceği sırada çamaşır odasının kapısını açık gördü, o tarafa yürüdü. Pencerenin önüne varmadan önce birbirine paralel çekilmiş çamaşır ipleri vardı, en sondaki doluydu. Tam ortada asılı olan eşarbını gördü. Bir anlık kızgınlıkla, yıkadı diye, kalfa kadına kızacaktı, zaten merak edip de arkasından gelmişti. Ama bu manasız olacak kızgınlığını erken attı üzerinden. Eşarba bir bakış atıp gülümsedi.

Odasına döndüğünde kafasını başka bir şeyle meşgul etmek için bir köşede duran kasnağı aldı eline. Yarım olan işlemesine devam etti. Ancak bir süre sonra gözleri odanın içine doğru dalıp gitti. Neşeli sesler, genç kız cıvıltıları doldu kulaklarına. Uçuşan etekler, savrulan saçlar, çiçek kokuları... Arada anlaşamadıkları olur, kısa süreli kavgalara tutuşurlardı ama kardeş, arkadaş bilmişti beraber büyüdüğü kızları. Onları hatırlayınca mahzun bir tebessüm yerleşti yüzüne, hepsini çok özlemişti.

''Allah canını almasın Gülsima!''

''Ne yaptım ki?''

''Bir bak şuna! Hiç benzedi mi kelebeğe senin şu yaptığın?''

Genç kız elindeki kasnağı kendinden uzaklaştırıp öyle baktı. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir türlü beceremiyordu şu dikiş nakış işlerini. Onu azarlayan kalfaya çekinerek baktı, mecburen baştan başlayacaktı. Arkadaşlarının ellerindeki işlere de şöyle bir bakındı.

''Mehsa'ya bir şey demek yok mu?''

''Ne yapmış Mehsa?''

''Onun yaptığı da pek kelebeğe benzemiyor.''

Kalfa elini uzatıp bu sefer de Mehsa'nın işini istedi. En kenarda oturduğundan ve elinin iyiliğini bildiğinden onu kendi haline bırakmıştı. Elinde tuttuğu işlemeye tebessüm ederek baktı. Sonra da görsünler diye diğer kızlara döndürdü.

''İyi de, şimdi buna kızılır mı?''

''Ben bilmem! Buna adam kayırma denir.''

''Senin yaptığına da Gülsima, kabahatinin üstünü kapatmak denir. Sesini duymayacağım, en baştan başla!'' Kasnağı Mehsa'ya geri uzattı. ''Hatun, biliyoruz, elinin mahareti pek de, kelebek demedik mi biz?''

''Ben de baştan mı başlayayım?''

''Lüzum yok. Böyle güzel iş yarım kalmasın.''

Kalfanın gülümsediğini görünce başını önündeki işe eğdi Mehsa. Herkes kelebek işlemeye uğraşırken o bir kuş işlemişti kumaşın üzerine. Hatta yanına bir tane daha eklemeye başlamıştı. Diğerleri bir ara başına toplaşıp onu izledi. Bitirdiğinde herkesten bolca övgü aldı. Bozulan keyfini yerine getirmek için kasnaktan çıkardığı kumaşı Gülsima'ya hediye etmişti. Hiç değilse kumaşın etrafını dönecek kadar bir şeyler biliyordu. O işleme bir sandık örtüsüne dönüştü ve üzerinden çok geçmeden de genç bir paşayla evlendirildi Gülsima, bunun işlemenin uğuru olduğuna inanmıştı. Haremden ayrılmadan önce tüm arkadaşları için iyi dileklerde bulunmuş, ancak sıra Mehsa'ya gelince onun için bir paşadan daha hatırlı birinin eşi olması yönünde dua etmişti.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin