1. Serçe

8.8K 154 26
                                    

Bu saraya düştüyse yolun artık nereden geldiğini, aileni ve kim olduğunu unutmak zorundasın. Bundan sonra yerin, yurdun burasıdır. Yeni bir aile talihliysen edinebilirsin. Ancak yeni bir ismin muhakkak olur. Yüzüne, huylarına bakarlar ve sana, seni anlatan bir isim koyarlar. Bu isimle çağrılırsın ve ne emir verirlerse ikiletmeden yerine getirirsin. Bunların bilincinde olan on iki genç cariye şimdi başları önlerine hafif eğik bir vaziyette yan yana sıralanmış bekliyordu.

Böyle bir anın geleceğini biliyorlardı, hatta bazıları bu anı sabırsızlıkla bekliyordu. Madem artık buradan çıkış yoktu, bunu kabullenmekten başka çare de görünmüyordu. O halde bu yolun en sonu neresi ise oraya kadar yükselmek için ellerinden geleni yapacaklardı. Hele şimdi her biri dikkatle süzülürken belki de Sultan'ın haremine seçileceklerdi. En azından pek çoğunun aklından geçenler bunlardı.

Zühre Sultan gözüne birini kestirdiğinde bir adım geri gelip yanında duran kadına döndü. Gözleriyle bir işaret verdikten sonra ellerini karnının üzerinde birleştirip başını dikleştirdi. İşareti alan Cevher Kalfa sesini yükselterek konuştu.

''Öne çık hatun! Kaldır başını!''

Cariye aldığı emirlerden sonra başını kaldırıp karşısındaki kadına baktı. Zühre Sultan bu kez yüzünü dikkatle inceledi. Siyah gözler, esmer ten, ince dudaklar... En önemli olarak baştan çıkarıcı ifadesini, kusursuz endamını görmüştü. ''Firuze.'' diye tanıttı Cevher Kalfa. Erkeklerin çoğu böyle kadınlardan hoşlanırdı, bunu biraz da gözdesi olduğu Sultan'dan biliyordu.

Ayak sesleri duyuldu. O seslerin hiç aceleci bir tavrı yoktu ve çıkan tok ses kimin geldiğini belli ediyordu. Zühre Sultan'ın yüzü memnuniyetsizlikle gerildi. Girişte beliren kadının o aceleci olmayan adımlarla yanına gelişini ciddi bir ifadeyle bekledi.

''Zühre Sultan, ne oluyor? Neden buradasın?''

''Cariye seçimi için size yardımcı olmak istedim Dilber Sultan.''

''Cariye seçmek benim vazifem, yardıma da gerek görmüyorum. Alakanı kendi evlatlarına vermeni tavsiye ederim.''

Zühre Sultan bu emir minvalindeki tavsiyeye başını eğip kaldırarak tepki verdi. Beraberindeki hizmetkârlarla birlikte oradan ayrıldı. Dilber Sultan kaşları çatık baktı peşinden bir süre. Sultan yeğeni için bu hatunu kendi elleriyle seçmişti. İyiydi, hoştu ama bazen böyle haddi olmayan işlere kalkışıyordu. Anneleri olmayan yeğenlerinin haremleriyle alakalı verilecek kararları almak onun vazifesiydi. Her şeyin kendi idaresinde olmasına hassasiyetle dikkat ediyordu.

Dilber Sultan o sıralanmış bekleyen hatunları bu kez de kendisi inceledi. Bir adım önde olan Firuze'ye baktı bir süre, elini hafifçe sallayıp geri gitmesini işaret etti. Tek seçimlik bir müsaade olabilirdi, bu yüzden en iyisini seçmeliydi. Nihayet sultan yeğeni tarafından şehzade yeğeni için bir hatun seçme izni verilmişti. Yıllardır yüzünü görememiş olsa da onu en iyi tanıyan kendisiydi, onu memnun edecek hatunu da en iyi kendisi seçebilirdi. Başı önüne en fazla eğilmiş, elleriyle elbisesinin eteklerini sıkan hatuna doğru yürüdü. Elini çenesine uzattı ve başını kaldırdı. Mavi gözler, beyaz ten, iri dudaklar... Ancak kararını vermesini sağlayan gördüğü masum bakışlar olmuştu.

''Adın ne senin hatun?''

''Mehsa.''

Efsunlu bir isim gibi göründü ona. Yeğeni de aynısını düşünecekti muhakkak. Bu ürkek görünümlü hatun önce adıyla başlayacaktı yeğenini memnun etmeye, ardından o mavi gözlerle. Bakışlarından yayılan sevecenlik onun yalnızlığına derman olacak, yabani yanlarını da törpüleyecekti. Dilber Sultan'ın içi oldukça rahatlamıştı. Yeğeninin yanına alelade bir cariye göndermek zorunda kalmadığı için mutluydu.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin