10. Dilek

2.5K 116 33
                                    

Uzun yıllar önce, belki de dünyanın en mutlu çocuğu yaşıyordu bu sarayda. Her isteği yerine getirilir, herkesçe çok sevilirdi. Kalabalık bir ailesi vardı. Yalnızlık, sadece okuduğu kitaplarda çıkardı karşısına. Ama şimdi istese yalnızlık üzerine bir kitap dahi yazabilirdi. Ailesinden ayrı geçirdiği yıllarda yalnızlık tek arkadaşı olmuş, iliklerine kadar işlemişti. O mutlu çocuk, mutluluğun ne olduğunu unutmuştu. Hayattan bir isteği kalmamış, sevilmek hissini bir daha tadamayacağını düşünmüştü. Ta ki bir gece vakti kapısından içeri ürkek bir serçe süzülene dek!

Gayesiz bir hayat tutunacak dal bulmuştu. Unuttuğunu sandığı hisler iki katı olarak geri dönmüş, pek çok yeni hissi de tecrübe etmişti. Bu kadın, bu mis kokulu çiçek, bu biraz saf hatun onun ruhunu, tüm zayıflıklarını, en kuytu acılarını, kalbinin içini görmüştü. Elinin değdiği her yer ölü uykusundan uyanmış, ayağını bastığı yerler aydınlanmıştı. Onda can bulmuş, onunla tekrar yaşadığını hissetmişti. Birkaç duvar uzağındayken varlığından dahi haberi olmadığı bu kadın artık yaşayabilmesi için muhtaç olduğu tek şeye dönüşmüştü. Kafesinde ölümü bekleyen yaralı kuşa ay yüzlü bir melek şifa olmuştu.

Birbirlerinden ayrıldıklarında, ayrılan sadece dudaklardı, neşeyle gülüşmeye başladılar. Kaçırılan gözler mutlulukla parıldıyordu. Hâlâ sarılmış vaziyette olduklarından burunları, çeneleri, yanakları birbirlerinin yüzüne sürtünüyordu. Şahin telaşlı bir tavırla aniden kollarını çekip vücudunu dikleştirdi. ''Cadı bize bakıyor.'' Mehsa da ellerini çekip gözlerini önüne indirdi.

Unuttukları biri vardı, malum bu kafeste yalnız değillerdi. Mehsa'nın yardımına gidemediği Latife Kalfa tüm eşyaları üst kata çıkarmış, oradan alta inecekleri de getirip buradaki dolaba yerleştirmişti. Bahçeye gidip işinin bittiğini haber vermek istemişti, belki odayı görmek isterlerdi. Kapıya vardığı an bahçenin neresinde olduklarını görmek için öylesine bir bakış attı. Gördüğü manzara bir adım daha atmasına mani olmuştu. Mahrem bir an olduğu için önce hemen bakışlarını kaçırmıştı. Ama arada gülüştüklerini duyunca, hele Şahin'in sesindeki neşeyi seçince yine onlara çevirmişti bakışlarını. Elinde büyüyen çocuk nihayet böylesi neşeyle gülüyordu.

Latife Kalfa bu utanışta garip bir hal sezdi. Aslında öpüşmelerinde de bir ilkin heyecanını yaşar gibiydiler. Oysa daha ilk geceden bundan daha fazlasını yaptıklarını düşünüyordu. Defalarca baş başa kalmışlardı, aynı odada sabahlamışlardı. Ya her seferinde ilkmiş gibi bir heyecan duyacak kadar âşık olmuşlardı, ya da sahiden bu ilkti. Şahin'in hallerini izledi. İkinci tahminini destekliyordu onda gördükleri. Yoksa bu çocuğu sadece bedenen mi büyütebilmişti? Ona gönderilen bu kadını oyun arkadaşı mı saymıştı şimdiye kadar? Ancak bugün mü öpüyordu? Bunca vakit ne yapmıştı bunlar?

''Gel, Latife Kalfa.'' dedi Mehsa, oluşan havayı dağıtmak için. ''Odanın hazırlığı bitti mi?'' Kadının karşılığı olumlu oldu. ''Eline sağlık. Birazdan gidip bakarım.''

Latife Kalfa başını eğip kaldırdı. Yerdeki eşarbı fark ettiğinde birkaç adım yaklaştı, eşarbı alıp Mehsa'ya uzattı. Aslında oyun çoktan bitmişti. Mehsa yine de uzanıp eşarbı aldı. Aynı anda Şahin'e bir bakış atmıştı. Sanki kuytu köşelerde, gizlice buluşmuşlardı da, ilişkilerine karşı çıkan annelerine yakalanmışlardı. Az öncekinden daha tedirgin edici bir hava oluştu.

Hislerini saklamakta usta olmuştu Latife Kalfa. Nerede nasıl davranılır en iyi bildiği şeylerdendi. Ama tam şu anda, o çelik gibi iradesi onu bir başına bıraktı. Kendini sıkarken dudağını ısırdı. Tutmakta başaralı olamayacağını anlayınca, gülüşünü saklamak için başını eğdi. Bu hareketi yüzünden kellesini bile kaybedebilirdi. Yine de güldü. Yavaşça dönüp odanın kapısına doğru yürüdü.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin