32. Sevgi

938 81 48
                                    

Kızların ikisi de uykuya geçmişti çoktan. Onların birbirine karışan nefes seslerini gülümseyerek dinledi Zühre. Parmaklarının tersiyle sevdi yanaklarını. Günden güne büyüyüp serpiliyordu ikizleri. Artık sözden anlıyor, eskisi gibi yaramazlık da yapmıyorlardı. Onlara dalıp gitmişken kapısı usulca açıldı, o tarafa çevirdi başını. Hüma gelmişti, elini ona uzatıp yanına çağırdı. Yatağın dibine oturdu Hüma, ama Zühre ona yanına gelmesini işaret etti. Diğer tarafına oturduğunda kolunu ona sardı.

''Nasıl oldu da erken uyudu Mesut?''

''Uyumadı validem.''

''Neden? Yanında seni istemişti.''

''Beni değil, Mihrican'ı istemiş. Bizi yalnız bırak, diye tutturdu.''

''Bundan hiç memnun olmadığımı biliyorsun Hüma.'' dedi Zühre, canı sıkkın bir tavırla. ''Aslında bu kıza başka bir vazife vermek gerek ama sana kıyamıyorum. İyi anlaştığınızı biliyorum.''

''Aman validem, oğlunuzu kıskanmaya mı başladınız?''

''Elbet kıskanırım. Bu yaştan başladı başka hatunlara benden çok hürmet göstermeye.''

''Endişeniz olmasın validem, bizim gönlümüzün sultanı sizsiniz.''

Zühre gülümseyerek okşadı Hüma'nın yanağını. Kendi doğurmamış olsa da, öz kızı gibi görmüştü onu. Bunu birine yaranmak, takdir görmek yahut başka bir hesap için değil, içinden geldiği için yapmıştı. İyice kendine çekti onu, başı göğsüne yaslandı. Alnının kenarını öpüp saçlarını okşadı.

Mesut da dizlerine yattığı Mihrican'a okşatıyordu saçlarını. Bir masal dinlemek istemişti ondan. Hüma'dan duyup öğrendiklerinden birini anlatıyordu şimdi Mihrican. Masal bittiğinde şehzadenin hâlâ uyumamış olduğunu gördü.

''Masalı beğenmediniz mi şehzadem?''

''Çok güzeldi.''

''O halde sonunu duymak için mi uyumadınız?''

''Gitme diye uyumadım. Ben uyuyunca gideceksin. Lütfen, birazcık daha kal.''

''Siz istedikten sonra elbette kalırım, şehzadem. Ama artık uyumanız, dinlenmeniz gerekiyor.''

''Ama böyle yatmak ne güzel! Keşke hep senin dizlerine yatsam, sen de benim saçımı okşasan... En büyük ikinci dileğim bu!''

''Birincisi uçmaktı, değil mi?''

''Evet! Kuşlar gibi!''

Mihrican'ın yüzünde bir gülümseme belirdi. ''İnşallah, bir gün bu dileğinize kavuşursunuz, şehzadem. Bunu yürekten istiyorum.''

Mesut aniden doğruldu. ''Sen de benimle uçar mısın?'' diye sordu, gözlerini aça aça.

''Bu pek mümkün değil.''

Mesut somurtup dudaklarını sarkıttı. ''Beraber uçsak ne güzel olurdu.'' Keyifsiz bir tavırla koydu başını Mihrican'ın dizine. Genç kız kaldığı yerden saçlarını okşamaya devam etti. Bir vakit sonra uykuya geçtiğini belli eden soluklarını duydu. Yine de erken bırakamadı onu, melek gibi görünen yüzünü seyretti.

Bir başka odada ise küçük şehzadesini seviyordu Sultan. Mesut'u ona benzetirlerdi, küçük oğlu da gün geçtikçe daha çok benziyordu babasına. Bunu her fark ettiğinde mutluluğu artıyordu. Kucağında hoplattığı çocukla birlikte odanın içinde turlamaya başladı.

''Ona iyi bakıyorsun Melike. Abisi gibi sağlıklı, sıhhatli bir çocuk olacak.''

''Eksik olmasın, Zühre Sultan da çok yardımcı oluyor.''

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin