27. Anlaşma

2.1K 84 89
                                    

Güneş en tepeye çıkmamış, henüz yakmaya başlamamıştı. İnsanı sokaklara, kırlara, bahçelere çıkmaya heves ettiren yaz günlerinden biriydi. Bu yüzden hanedan üyeleri de ailecek sarayın bahçesinde toplanmıştı. Sabah yemeği çardakta yenmiş, uzunca bir süre sohbet edilmişti. Gün iyi başlamış, iyi devam ederken Sultan, kardeşine güreş yapmayı teklif etmişti. Şahin başta memnun oldu bu teklife. Abisiyle arasına giren soğukluğu bitirebileceğini ummuştu. Ama abisi her hamlesinde düşmanına saldırıyor gibiydi.

''Kalk!''

Sultan sırt üstü yere yıktığı kardeşinin etrafında dönerken emreder gibi konuşmuştu. İkisi de terden sırılsıklam olmuş, gömlekleri ıslaklıktan vücutlarına yapışmıştı. İkisinin ortak özelliklerinden biriydi kıvırcık saçlar. Ama sabahları taranıp bir düzene sokulurlardı. Şimdi ter onları da etkilemiş ve saçlar dağılmakla birlikte iyice kıvırcıklaşmıştı.

Şahin ağır bir hareketle doğrulup ayağa kalktı, abisinin karşısında durdu. Hamlelerine direniyordu ama henüz dizlerinin üzerine bile çöktürememişti onu. Kendisi ise defalarca yerle buluşmuştu. Abisi üzerine atıldı ve tekrar yere düştü.

Mehsa bir kere daha elini göğsüne bastırdı Şahin'in düştüğünü görünce. Oysa ondan başka herkes oldukça sakindi, hatta ilgiyle izliyorlardı. İçi acıyor, bakamıyor, her seferinde onun da canı yanmış gibi bir acı iniltisi dökülüyordu dudaklarından. Bu işkence bitecek gibi görünmüyordu.

''Ağalarım seninle beyhude yere mi uğraşıyor? Onca talimin neticesi bu mu Şehzade Şahin?''

Şahin düştüğü yerden doğruldu, oturdu. Avuç içini alnına bastırıp saçlarına doğru kaydırdı. Dilinin ucuna pek çok şey gelmişti ama hepsini geri gönderdi.

''Elimden geleni yapıyorum.''

''Elinden nelerin geldiğini çok iyi gördük. İsteyince pek çok şeyi ustalıkla yapıyorsun.''

Sultan hafif eğilip elini kardeşine uzattı. Şahin, abisinin eline baktı, sonra da gözlerine. Eğer ondan hâlâ nefret etmeye başlamadıysa gözlerinde gördüğü bakışlar sebebiyleydi. Tavrı, hareketleri, sözleri değişmişse de gözlerindeki sevgi dolu bakışlar değişmemişti. Abisinin bileğini kavradı. Abisi de onun bileğini sıkıp ayağa kalkmasına yardım etti. Karşı karşıya durduklarında elleri yavaşça ayrıldı.

''Kendime denk biriyle güreşmeliydim.''

Sultan küçümser gibi gülümseyip elinin tersini Şahin'in göğsüne vurdu. Şahin uzunca bir süre göğsüne baktı. Sakin kalmak için gösterdiği çaba şimdi küçük bir darbe almıştı. Kızmaya başladı. Damarlarına yayılan öfkeyi hissetti. Bu öfke ona kuvvet de veriyordu. Abisine baktı, saldırmak için hamle yaptı. Ama Mesut aniden gelip aralarına girdi. Şahin onu fark etmekte geç kalmıştı. Çarptığı çocuk ayaklarının yanına düştü.

''Mesut!''

Şahin de, Sultan da aynı anda seslenmişti çocuğa. Yanına eğildiklerinde Mesut kolunu ovarak doğruldu. Kadınlar da telaşlanmıştı. Başlarına toplandılar. Hep bir ağızdan konuşuyorlardı. Onları yine Mesut susturdu.

''İyiyim! Sadece düştüm. Her gün düşüyorum!''

Şahin mahcup bir sesle konuştu. ''Seni görmedim.''

''Biliyorum.''

Sultan, oğlunu kucağına alıp kaldırdı. Onunla konuşup sahiden iyi olduğuna ikna olunca annesine verdi çocuğu. Zühre en çok telaşlanandı, oğlunu kucağına aldığında Şahin'e öfkeli bir ifadeyle bakmıştı. Hatunları ve çocukları, Sultan'ın emriyle bahçeden ayrılıp hareme döndü. Dilber Sultan kardeşlerin yanında, Mehsa iki adım gerilerindeydi.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin