18. Hüküm

1.6K 92 81
                                    

Yabancı bir yerde olduğunu anlayınca fırlayarak çıktı yataktan. Doğruca kapıya gidip vurmaya başladı. Korkuyla dışarıya sesleniyor, Şahin'e bir şey yaptıklarını sanıyordu. Dış tarafta ayak sesleri duydu. Kapıdan uzaklaşıp açılmasını bekledi. İçeri genç bir cariye girdi.

''Şehzade Şahin nerede? İyi mi? Beni hemen onun yanına götür!''

Yanından geçip gitmek istedi ama cariye önüne geçerek onu durdurdu. ''Bu soruları ben cevaplayamam. Dilber Sultan geleceğini söylemişti, lütfen onu bekleyin.''

''Kimseyi bekleyemem! Şahin'i görmem lazım! Çekil önümden!''

''Lütfen, bekleyin. Aksi halde muhafızları çağırmak zorunda kalacağım.''

''Kimi çağırırsan çağır!''

Cariyeyi itip koridora çıktı Mehsa. Bir an duraksayıp etrafa bakındı. Sarayın koridorlarına benzemiyordu, odaların kapıları küçüktü. Önünde uzanan yolda kimseler yoktu. Cariye yanına gelip aşağı katlara doğru bağırınca birkaç muhafızın ayak sesleri duyuldu, sonra da önüne çıktılar. Zorla odaya geri götürüldü, kapı kilitlendi. Yorulana kadar kapıyı yumruklamaya devam etti. Sonra da pencereye doğru gitti. Haremin bahçesi, sarayın duvarları görünüyordu, oradan çok uzakta değildi. Ama neden buradaydı? Şahin neredeydi? Çaresizlik içinde odada dolaşmaya başladı.

Cariyenin dediği gibi bir süre sonra Dilber Sultan geldi. Onu görünce üzerine doğru yürüdü, bu kadının kendi kafasına göre yaptıkları canına yetmişti artık. Başına ne geleceğini önemsemiyordu.

''Ne istiyorsun sen bizden? Bir gün gelip umut veriyorsun, sonraki gün yine ayırıyorsun bizi. Senin hiç vicdanın, merhametin yok mu?''

Dilber Sultan istifini bozmadan köşedeki koltuğa oturdu. Yanını işaret edip Mehsa'yı çağırdı. Mehsa kaşlarını çatarak yanına oturdu.

''Şahin iyi mi?''

''İyi... Kafeste.''

''Peki, ben neden buradayım? Nasıl geldim buraya?''

''Seni gece ben aldırdım, buraya getirdim. Misafir köşklerinden birindesin. Yarın sabah da buradan ayrılacaksın.''

''Tekrar kafese döneceğim, değil mi?''

''Hayır. Seni başka bir yere yerleştireceğim.''

''İstemiyorum!'' dedi Mehsa, öfkeli bir sesle. Ayağa kalktı. ''Yetti artık! Bunu yapmaya hakkın yok! Bizi ayıramazsın! Beni Şahin'e götür!''

''Sizi ayıran ben değilim.''

Mehsa düşünceli bir tavırla baktı Dilber Sultan'ın yüzüne. ''Sultan mı?'' dedi, benzer bir öfkeyle. ''O mu verdi bu emri?''

''Hayır.''

''Kim, o halde? Başka kimin ne derdi var bizimle? Bizi ayırmak isteyen kim?''

Dilber sultan derin bir iç çekti, gözleri Mehsa'nın üzerindeydi. ''Şahin.'' diyerek cevapladı sorusunu. ''Bunu isteyen o... Bana bir pusula yazdı, beni görmek istiyordu. Bunun üzerine kafese bir ziyaret yaptım ben de. Bir ricası olacağını tahmin etmiş, kendisi için bir şey isteyeceğini sanmıştım. Ama benden istediği şey, seni kafesten çıkarmamdı. Daha doğrusu kurtarmamdı.''

''Yalan söylüyorsun! Böyle saçma bir şey olmaz!''

''Hatun, seni oradan kendi isteğimle çıkarmış olsaydım, bunu sana söylerken korkacak değildim. Neye istiyorsan, ona inan. Şahin, senin şehirde ve güvende yaşamanı istiyordu, Sultan da buna müsaade etti.''

''Hayır.'' derken buna inanmak istemiyordu Mehsa. Dudakları titriyor, gözleri doluyordu. ''Yapmaz böyle bir şeyi... Şahin böyle bir kötülüğü yapmaz bana!'' Sözleri, tavırları, dün gece geliyordu aklına. Hepsi Dilber Sultan'ın sözlerini destekliyordu. Ama Mehsa böyle bir şeye inanamaz, bunu kabul edemezdi. Dilber Sultan'ın dizlerinin dibine oturdu. ''Lütfen beni geri götür, sana yalvarıyorum.'' İki elini birden tutmuştu.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin