35. Nikâh

1.1K 76 89
                                    

Tellallar şehrin dört bir yanında dolaşıp hayırlı haberi herkese duyurdu. Şehzade Şahin ve Ferhat Paşa'nın kızı Mehsa Hatun evleniyordu. Bu ilanla birlikte düğün merasimi resmen başladı.

Karşılıklı hediyeler gönderildi ilk olarak. Beşikteki şehzadeye kadar düşünülmüştü ve Ferhat Paşa cimrilik etmeden, çok da israfa kaçmadan, hanedan üyelerine layık hediyeler göndermişti. Saraydan gelen hediyeleri ise Dilber Sultan ve Latife Kalfa getirmişti. Böylelikle âdet yerini bulsun diye de şehzadeyle evlenecek kız görülmüş oldu.

Mehsa'nın özenle hazırlanan çeyizi gönderildi saraya sonrasında. Çeyiz alayının peşine takılan çocuklara şeker ve para dağıtıldı.

Sandıklar gönderildiğinde kadınlar işlerinin başına dönünce Mehsa da odasına kapattı kendini. Artık bu odada ve babasının yanında geçireceği sayılı günü kalmıştı. Yatağının dibinde otururken bir elinde Şahin'in onun için yazdığı dörtlüğün olduğu kâğıdı tutuyordu, diğer elinde de yarım bir ceviz kabuğu vardı. Pencerenin dışında ise kütükleri yaran baltanın sesi yükseliyordu. Ferhat Paşa erken gelmiş ve hemen odunların başına geçmişti. Mehsa yerinden kalkıp pencereye gitti ve bir süre babasını izledi.

Akşam ezanına kadar bahçede kaldı Ferhat Paşa. Namazdan sonra yemek masasına oturdular. İlk başlardaki gibi sessizlik içinde geçmiyordu yemekler. Artık Mehsa da, Ferhat Paşa da aklına geleni söylüyor ya da soruyordu.

''Geldin, gidiyorsun Mehsa Hatun.'' dedi Ferhat Paşa, neşeli bir sesle. ''Elinden bir kahve içmek nasip olmadı.''

Mehsa mutfak konusundaki beceriksizliğini bildiğinden hiç girişmemişti o işlere. Zaten Kıymet Hanım da yaklaştırmamıştı onu çok. Biraz da işine gelince kendi eliyle babasına bir şeyler hazırlamak aklından geçmemişti.

''O halde bu akşam ben yapayım kahvenizi. Ama baştan söyleyeyim, elimin lezzeti yoktur.''

''Olduğu kadarıyla artık.''

Yemekten sonra diğerleri mutfak işine girişince Mehsa da bir köşede kahveyi yapmaya başlamıştı. Arada Kıymet Hanım'a danışmayı ihmal etmiyordu. Şahin'e yaparken de böyle özendiğini hatırladı. Ama bu sefer daha da titizlendi. Uyarısını yapıp önden önlemini almış olsa da, babasını şaşırtmak ve aynı zamanda ona güzel bir kahve içirmek istiyordu.

Kahve hazır olduğunda mutfaktan ayrıldı. Elindeki küçük tepsiyle birlikte girdi oturma odasına. Bir köşede oturan Ferhat Paşa elindeki kitabı yan tarafına bıraktı. Karşısına gelen kızının uzattığı tepsideki fincanı aldı. Sonra da kızına yakınına oturmasını işaret etti.

''Hm!'' diye bir mırıltı çıkardı Ferhat Paşa, kahveden ilk yudumu aldığında. Gözlerini karşıya dikip sanki kahvenin tadını iyice almak için bir süre bekledi. ''Eline sağlık.'' diyerek kahveyi içmeye devam etti.

''Beğendiniz mi?''

''Evet, güzel olmuş.''

Mehsa mutlulukla gülümsedi. ''Afiyet olsun.'' Kucağındaki tepsiyi karnına bastırırken derin bir iç çekti. Yine babasını izledi.

''Günleri sayıyordun. Az kaldı.''

''Yok.'' dedi Mehsa, telaşlı bir sesle. ''Gün saymak değildi. Sadece benim yerim saray, oraya dönmek istiyorum bir an evvel.''

''Şehzade Şahin'in yanına.''

''Evet.''

Ferhat Paşa kahvesinden bir yudum daha aldı. ''Şehzadeyi buraya davet etmeyi düşünüyorum.''

''Ama âdetler...''

''Biraz abarttım sanırım. Hem bu âdetleri hem de babalığı. Nihayetinde onun hatunusun. Birkaç güne de nikâhlanacaksınız. Ayrıca damadım olacak adamı biraz daha yakından tanıyayım.''

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin