zehra, anneleri güldürmeli bu hayat.

312 51 20
                                    


Zehra, memleketten annem gelmiş. Bavulunu içeri sokarken dağınık hâlime şöyle bir baktı. Yalnızca sen dolu bir uykudan uyandım. Kapının fireğini tutarken kapıyı araladım ona. "Alsana oğlum şunu elimden, aklın uçmuş senin," dedi tatlı diyemeyeceğim diliyle. Mahcup oldum. Kaşları da çatık ya biraz, içime bir huzursuzluk doluyor Zehra. Oysa sen ne huzur veren bir kadınsın. Annelerin de huzur vermesi gerekir. Elinden aldım bavulunu. Hemen eşarbının altını çözdü, içeri şöyle bir bakış attı. Ben ise Zehra, Zehra ben annemin bana sarılmasını bekledim orada. Gözlerim de doldu ha, ne biçim adamsam. Özlemişim annemi fakat söyleyemedim. Anneler neden sinirli Zehra? Çocukken çok mu canını yaktım, hiç mi lafını dinlemedim? Mahallenin kırılan camlarının kabahati üzerime atılırdı, yalnızca o zaman dayak yerdim. Önce anamdan, sonra babamdan. Bin şahit ister Zehra, bin şahit. Aklım ermeye başlayınca çok kızdım ana babama. Terk edip gittim o zindan yeri. Bıkmıştım artık babamın içimi delen bakışlarından. Anamın her an paylamaya hazır tavırlarından bıktım Zehra. O yüzden gittim ya o köyden. Gittim, kayboldum birkaç sene okuma bahanesiyle. Zehra, bunları sana hiç anlatmadım canım kadın. Anamı babamı kötü insanlar olarak bil istemedim. Analar babalar neden paylar çocuklarını Zehra? Düşünüyorum da sen çok merhametli bir kadınsın Zehra. Ben de arada sokakta yaralı, zavallı gördüğüm kediyi köpeği severdim; süt, ekmek, ne varsa verirdim. Ben de vicdansız bir adam değildim ki Zehra, nasıl bir anne babadan dünyaya geldim. Doğrusu Zehra, olsaydı sen çocuğumuzu da çok güzel severdin. Canım kadın, merhamet kokan ellerinden öperim.

Anam gelmiş dedim sana, de mi? Dinle. Sarılmadı bana Zehra. Kaç aydır görmemişiz birbirimizi. İnsan hiç özlemez mi? Doğrusu Zehra, ben senden sonra anamı da epey özlemişim. Ben senin toprağına sarılırken, anam kanlı canlı oğluna sarılmadı. İnsan ne kadirbilmez bir varlık Zehra. Sen şimdi olsaydın yanımda ben sana bir yüzyıl sarılırdım. Öyle birikti içimdekiler. Neyse, Zehra sana olan hasretimi başka zaman gidereceğim. Canım kadın, şimdi sana anamdan bahsetmeliyim.

Beni süzdü. Elini şöyle bir havaya kaldırırken üzerimi gösterdi. Zehra öyle bir bakışı vardı ki bana, oğlu olduğumdan şüphe ettim. Sokaktaki bir kediye daha sevgi besler idi sanki.

Göğsüme şöyle bir vurdu. Çekil çekil der gibi. Zehra, nasıl anlatsam sana. Üzerime toprak atsalardı bu kadar koymazdı.

Duvara yaslandım sanki tokat yemiş gibi. Ev de düzgündü aslında, öyle dağınık değil. Kanepeye geçtim. Mutfaktan serzenişleri geliyordu. Benden adam olmazmış da, Zehra bile beni adam edememiş de -Zehra biraz daha kalsaydın ben tam sana layık olurdum-, böyle sürünerek yaşam mı çürütülürmüş? İnsan nasıl yaşar Zehra? Ben şimdi sürünüyor muyum? İnsanın yaşaması için nasıl bir hayat sürmesi elzem gelir? İş sahibi olmak, üniversiteye gitmek, evlenmek, çocuk yapmak, arsa sahibi olmak, ev almak, araba almak... bunlar yaşamak'ın olmazsa olmazı mı canım kadın?

Oysa insan anlamını bulmalı Zehra.

Peh, lafa da bak. Nereden öğrenip de söylüyorsam sana. Benim yaşamımın anlamı sensin Zehra. Şimdi onu kaybettim ama bir gün bulacağım, bulmalıyım Zehra. Deliririm kadın. Gel dizimin dibine, ben yaşamın anlamını göstereyim sana. Canım kadın, yaşamak senin gözlerinde.

Annem ağzımdan girdi, burnumdan çıktı. Eve söyleyecek sözü yok tabii. Düpdüzgünüm Zehra. Ev senin bıraktığın gibi derli toplu. Mis gibi Zehra. Bir sen eksik kadın.  

Başımı vurdum kanepeye. Gözlerimin kenarlarından akan yaşları sorma bana. Annem tepeme dikildi. Kaldırmadım gözlerimi. Erkek adam ağlamaz, demedi bana. Çocuklara öğretmeyin bunu anneler. Bilsin ağlamayı. Bilsin ki biriktirip durmasın içinde ne öfkesini, ne hüznünü. Gülmek kadar, ağlamak da tabii.

Ayağa kalktım. Kaşları çatık yine ama harelerinde bana üzüldüğünü anladım. Boyum ondan epey uzun bilirsin. Tombul, topluca bir kadın fakat o da kısa sayılmaz. Sarıldım ona. "Canım kadın, hoş geldin. Seni epey özlemişim." Donup kaldı kollarım arasında. Artık hıçkırıklarımı bastıramazken sesli sesli ağladım Zehra. İyi geldi ağlamak. Sırtımı okşadı merhametle. Böyle sarılmayalı yıllar olmuş Zehra, mesafesini koyunca bana uzak kalmışım ondan. Anneler, sevin çocuklarınızı.

"Anne," dedim ondan ayrılınca. Çocuk gibi bir adam da değilim oysaki. Epey büyüğüm. Sadece biraz anne merhametine muhtacım. Çocukluğumun bir yanı bundan mahrum.

"Anne, sen çocukken hep kızardın ya, hep öfkeli ve çatık kaşlı olurdun. Ama ben seni yine de affettim anne. Sen beni sevmedin ama ben seni sevdim."

Gözleri doldu Zehra. Başını bağrıma yaslayarak ağladı.

Çocuklar, affedin annenizi. Onlar da bir neslin öfkesini taşımış bağırlarında. Onlar da sevilmemiş, sevmek öğretilmemiş. Babanızı affedin. Ellerinden öpün ve helallik isteyin.

Onlar sizinle savaşmıyorlar, nefretleri size değil. Öfkesi, kızgınlığı, parlamaya hazır alev gözleri, size değil. Kendi içlerinde savaşıyorlar. Dertleri kendileri ile.

Bırak, bırak geçmişin peşini İhsan. Bırak, herkesin derdi kendi ile. Savaşan sensin, kendi içinde.

Zehra, sen de böyle derdin canım kadın. Merhamet kokan ellerinden, şefkâtli bağrından öperim.

14 A r a l ı k 2021 🍁

Ve sen gittin Zehra, Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin