banana milk theory

216 34 35
                                    


Etrafta duyulan seslerden ve yastıklara bastırılmış çığlıklardan etkilenmemeye çalışan birkaç kişi vardı. Durumdan hoşnut sayılmasalar da arkadaşlarının heyecanlarını söndürmemek için susuyorlardı. Ya da azarlanmaktan korktukları için-

Biri elinden telefonu çektiğinde Cherry elini ağzına kapattı. Büyük bir olay değildi fakat heyecan verici olduğu kesindi.

"Ne yazacaksın?"

"Sadece selam yazmış-" Taeyong onları uyarmayı denediğinde Luna'dan gelen küçük yastığı havada yakalayıp susmuştu.

"Burada bitmemeli konuşma. Ne yazacağım?" Cherry telefonunu alıp yerine oturduğunda başını kaldırıp odadaki herkese baktı.

Taeyong kucağındaki yastıkla, Donghyuck onun yanında yerde, Jungwoo ve Jeno aynı koltukta yan yana oturuyorlardı. Jeno, Jungwoo'nun kuzeniydi ve arada gelip onda kalırdı. Hepsini tanıyordu ve araları en az Jungwoo'yla olduğu kadar iyiydi. Şu an elindeki telefondan başka bir şeyle ilgilenmiyordu ve Jungwoo'da elindeki kumandayla televizyonda kanal değiştiriyordu.

"Ne yapıyorsun mu demeliyim vardiyasının kaçta başladığını mı sormalıyım?"

"Ne yaptığını sor." Donghyuck'tan gelen cevapla başını sallayıp parmaklarını hızlıca klavyede gezdirdi.

Mark'ın numarasını aldıktan ertesi gün kendini hatırlatmak ve numarasını da verebilmek için mesaj atmıştı. Mark çok geçmeden cevap verdiğinde evin içinde durdurulamaz bir kaos oluşmuştu.

Telefondan gelen bildirim sesiyle Cherry hemen telefonu eline almış telefona iki baş daha uzanmıştı.

mark: kafeye gidiyorum şimdi

sende gel istersen

doğru düzgün tanışma fırsatımız olmadı hiç

Cherry bugün ikinci kez elini ağzına kapatırken koskocaman gülümsüyordu. Kızlar gülmeye başladığında diğerleri de onlara baktı. Daha dün tanıştığı birinin davetini kabul etmek saçma görünebilirdi ama sonuçta insanlar böyle tanışırdı.

"Çekilin gidiyorum."

...

Evdekilerin gazıyla cesaretlenip gelebileceğini yazdıktan sonra aynaya geçip saçını düzeltmiş ve siyah montunu üstüne geçirmişti. Jeno onu bırakabileceğini, kendisinin de işi olduğunu söylediğinde reddetmeden ondan önce arabaya gitmişti bile.

"Dikkatli ol tamam mı? Sonuçta kim olduğunu bilmiyoruz." Cherry hızlı hızlı başını salladı. Çantasını iki eliyle kucağında tutuyordu. Heyecanlıydı ve Jeno'da her zaman ki gibiydi.

On dakika kadar daha sürdükten sonra kafenin önünde durduklarında dönüp Jeno'ya teşekkür etti. Jeno küçük bir tebessüm edip onun gidişini izlemişti. Derin bir nefes verip vitesi düzelterek arabayı tekrar çalıştırdığında Cherry içeri girmişti bile.

İçeri bir adım atıp durdu ve etrafa baktı. Farkında olmadığı alışkanlıklarından biriydi bu. Başını sola eğip kolonun yanından tezgah tarafına baktığında Mark'ın bir şeylerle uğraştığını görmüştü.

Etrafta çok az kişi vardı. Ya öğlen ya akşam saatlerinde çok kalabalık oluyordu. Ara saatlerde buluşmuş olmaları güzeldi. Çantasının kulpunu düzeltip oraya doğru yürüdü. Topuklu botlarının çıkardığı sesle Mark arkasına bakmıştı.

"Hoşgeldin." Gülümseyip ellerini tezgaha dayadığında Cherry de gülümseyip ellerini ceplerine koydu.

"Benimle geçirebilecek vaktin var mı? Yoksa siparişimi verip kenara çekilmeli miyim?" Mark onun sorusu üzerine güldü. Bu kadar özgüvenli insanlarla sık karşılaşmıyordu ve bu etkileyici bir özellikti.

"Elimden geldiğince seninle de ilgilenmeye çalışacağım, o yüzden yakında bir yerlere oturursan güzel olur." Cherry dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı. Menüden herhangi bir kahve seçtikten sonra tezgahın direkt karşısındaki masaya oturup çantasını çıkardı.

Kızlara şu anlık iyi gittiğini haber veren bir mesaj yazdıktan sonra kahvesinin hazırlanışını izlemeye başladı. Ne kadar zamandır bu işi yaptığını bilmiyordu ama oldukça hızlı olduğu kesindi.

"Buradan izleyebilirsin." Mark'ın sesiyle tereddüt etse de ayağa kalkıp tezgahın arkasına doğru yürüdü. Muhtemelen etraf kalabalık olsaydı bunu yapma şansı olmayacaktı. Her şey bu kadar iyi gittiği için bir ara dua etmeliydi.

"Yıllardır bunu yapıyormuş gibisin." Bu sefer malzemelerin olduğu tezgaha yaslanıp kollarını birleştirdi. Mark'ın bardağa süt dökerken gülümsediğini görebiliyordu.

"Hızlı öğrenirim diyelim." Kafasını salladı. Bitmiş çöp kutusunu çöpe atıp mecburen Cherry'nin önünde durup arkasından kapak aldı. Birkaç saniyeliğine yaşanan yakınlıklarını kızlara nasıl anlatacağını bile o an planlamış olan Cherry sırıtmamak için büyük bir savaş veriyordu.

"Al bakalım." Cherry elinden plastik bardağı alıp pipeti dudaklarına götürürken göz göze gelmemeye çalıştı. Her şeyi akışına sık sık bırakmazdı. Bu olay o kadar hızlı ilerliyordu ki akışına bırakmaktan başka çare bırakmamıştı. Mark'ın ona baktığını zaten hissedebiliyordu.

Başka bir müşterinin gelmesiyle Cherry içeceğiyle birlikte tezgah kısmından çıkıp yerine oturmuştu. Müşteri olmadıkça Mark ona sorular soruyor, elinden geldiğinde rahat hissettirmeye çalışıyordu. Cherry zaten insanların etrafında çok gerilen bir insan olmadığı için anın tadını çıkarma fikrindeydi.

"Gerçekten konuyu buraya nasıl getirdiğimi bilmiyorum ama çoğu kişi muzlu sütü sevmez, ben bayılırım. Ayrıca zeytin teorisini* biliyor musun bilmiyorum ama bende tam tersi işliyor. Yani muzlu süt seviyorsan tamamız."

Mark onu dinleyip gayet içten bir şekilde güldü. Konunun buraya geldiğini Cherry dikkat çekene kadar o da fark etmemişti. Gerçekten zaman nasıl geçiyor anlamıyordu ve eğlenmişti.

"Muzlu süt severim." Cherry onun cevabıyla oynadığı pipetten gözlerini çekti. Omuzlarını kendine çekerek güldüğünde aslında açtığı konunun ne kadar saçma olduğunu fark edip utanmıştı ama bunu belli etmedi.

Mark özgüvenli kızlardan hoşlandığını Cherry'le tanışana kadar bilmediğini fark etti. Sürekli sohbeti devam ettirmeye çalışan taraf olmaktan sıkılmıştı ve Cherry'de bunu yaşamıyordu. Üstelik güzel bir kıza numarasını vermekte bir zarar görmemişti. Şimdilik nereye gideceğini bilmiyordu.

Aynısı Cherry için de geçerliydi. Mark'ın sohbeti oldukça sarıyordu. Arkadaş ortamlarında sıkıldıkça oluşturmaya çalıştıkları ideal kişi tiplemesine de oldukça benzediğini düşünüyordu.

Bardağın pipetiyle oynarken ona bakıp gülümsedi. Tahmin ettiğinden daha güzel şeyler olacağa benziyordu.

*zeytin teorisi How I Met Your Mother dizisinde ki Lily ve Marshall çiftinin ortaya attığı bir teoridir. Biri zeytin severken diğeri sevmez ve onlara göre bu şekilde birbirlerini tamamlarlar. Burada da tam tersinden bahsetmiş oldu.

netflix teen movie?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin