uzun bölüm alert
Cherry derin bir nefes alarak tek eliyle, düzleştirdiği saçlarını arkaya attı. İki eli önündeki çantasını sıkı sıkı tutarken fazla düşünmeden ilerledi.
Sensörlü kapı onu görür görmez açılırken hızlıca içeriye göz attı. Taze kahve kokusu ciğerlerini doldururken sadece Mark'ı değil, burayı da özlediğini fark ediyordu.
Ürkütücü bir şekilde fotoğrafın gelmesinden ve partinin üstünden bir hafta geçmişti. Mark'ın yazmamasını tuhaf bulduğu için yine bir adım atmış ve kafeye gitmeye karar vermişti.
Mark'ı yoğun tempoda çalışırken gördüğünde geri dönmeyi düşündü. Buraya konuşmaya gelmişti, onu izlemeye değil. Bunun iyi bir fikir olduğunu düşünerek arkasını döndüğü anda ismini duyması bir oldu.
"Cherry?"
Sese doğru yapmacık bir gülümsemeyle döndü çünkü sesin sahibi Mark değil, Tae'nin ta kendisiydi.
"Merhaba."
"Seni buralarda görür müydük?" Bu çocuk hakkındaki bir şey Cherry'i çok rahatsız ediyordu. Dışarıdan masum görünüyor olabilirdi ama gülümsemesinden konuşmasına kadar her şeyinde bir sinsilik vardı.
Göz ucuyla, adını duyar duymaz Mark'ın da buraya baktığını gördü. Yakalanmıştı. Yine de şu an Tae'yle konuşmaktansa onunla konuşmayı yeğlerdi.
Mark onu gördüğü ilk an anlamak için birkaç saniye bekledi. Kendisinden kaçan oydu ve kafeye gelen yine oydu. Sonra Tae'yle konuşurken ki yüz ifadesine odaklandı. Ortamdan ve sohbetten kurtarılmayı bekliyor gibiydi.
Dudaklarını birbirine bastırıp ellerini tezgahtaki havluya sildi. Bunu yaparken aynı zamanda tezgahın arkasından çıkmış ve onlara doğru ilerlemeye başlamıştı. Tezgaha rastgele fırlattığı havlu önemli değildi.
"Bende seni bekliyordum." Gülümseyerek girdiği sohbette asıl amacı Tae'ye mesajı vermekti. O da almış olmalı ki Mark'ı orda görünce tezgahın arkasına geçti.
"Beni mi-"
"Hayır, gitmesi için" Cherry küçük bir hayal kırıklığıyla başını salladı. Gerçekten onu beklediğini düşünmek bir anlığına heyecanlandırmıştı. Bunları düşünmeyi sonraya bıraktı. Kafe oldukça dolu gözüküyordu ve meşgul etmek istemezdi.
"Ben gitsem iyi olacak-"
"Mark! Yeni çalışanla tanışmışsın. Vay canına, gerçekten iyi bir çalışansın. İşte, önlüğün. Hemen başla."
Bir adam hızlıca gelip Mark'ın omzuna vurarak konuşup geldiği gibi gittiğinde ikisi de öylece Cherry'nin elindeki önlüğe bakakaldı. Muhtemelen kafenin müdürü(?) onu yeni çalışan sanmıştı. Yeni bir çalışan aradıklarını bilmiyordu bile. Bu kadar ani bir konuşmayı da ilk defa görmüştü.
"Ben söylerim, gidebilirsin istersen." Mark cümlesini bitirir bitirmez Cherry'nin onu dinlemediğini fark etti. Elindeki önlüğü giymek için montunu çıkarıyordu.
"Ne yapacağımı bilmiyorum, ama sen ne dersen onu yapabilirim."
Onu beklemeden tezgahın arkasına yürüdüğünde Mark derin bir nefes aldı. Uzun bir gün olacaktı, özellikle Tae'de buradayken.
•••
"Cherry bir shot espresso!"
Cherry neredeyse dört saatlik tecrübesiyle gidip kendisine söyleneni yaptı. Önceden hiç baristalık yapmamış olmamasına rağmen Mark'ın istenen içecekleri nasıl hazırladığını izleyerek hangi kahveyi nasıl hazırlayacağını öğrenmiş sayılırdı.
Tae etrafta dolaşıp masalardaki bardakları ve tepsileri topluyordu. Kafe oldukça büyük, ve dışarısı de labirent gibi olduğu için birinin garsonluk yapması gerekiyordu.
"Mark,"
Boş oldukları bir anda Mark tezgahı temizlerken Cherry'nin ona seslenmesiyle döndü. Çok yoğun oldukları için kahve dışında tek bir şey konuşmamışlardı. Cherry en azından onunla iletişim halinde olduğu için mutluydu ve bunu istediği şeyleri ona verirken sunduğu küçük tebessümüyle gösteriyordu. Mark'tan bu enerjiyi alamamış olmak onu germişti.
"Benden kaçıyorsun."
Mark elindeki bezi bırakıp arkasını döndü. Şimdi de bitmiş süt kutularını aceleyle attıkları yerden topluyordu.
"Kaçmıyorum Cherry, senden kaçmak için bir sebebim yok." Cherry kollarını göğsünde birleştirdi. Evet, kaçıyordu.
"Hayır kaçıyorsun, çok düşündüm ama bir sebep bulamadım. Kaçması gereken biri varsa o da ben olmalıyım, seni öpen bendim."
Mark durdu. Elindeki son süt kutusunu çöp poşetine koyduktan sonra yavaşça ilerleyip Cherry'nin önünde durdu. Ondan kaçmıyordu, onun kaçtığını düşündüğü için ona zaman tanıyordu.
"Kaçmak için bir nedenim yok. Bir haftadır ne kafeye geldiğin ne de mesaj attığın için kaçan kişi sensin ve bunu biliyorsun." Tek eliyle Cherry'nin saçını kulağının arkasına sıkıştırırken konuşması Cherry'e iyi gelmiyordu.
"Yani, artık kaçmana gerek yok. İstemeseydim karşılık vermezdim değil mi?" Cherry başını sallarken Mark elini yanağına indirmişti. Cherry o an eriyebilirdi bile ama gülümsemekle yetindi.
"Bu arada baristalık skillerin fazla etkileyici."
Cherry ona göz devirip önünden çekildi. Çoktan akşam olmuştu ve kafe bir saate kapanacağı için içerideki müşteriler dışında gelen yoktu. Tae üst kata çıkmış ve uzun süredir inmemişti.
Cherry önlüğünü çıkarıp eline aldı. Mark sandalyeleri düzeltiyordu ve çıkmaya hazırlanıyorlardı. Beyaz önlüğe bakarken bugün ne kadar eğlendiğini düşündü. Ordan oraya koşmak da, Mark'la çalışmak kadar eğlendirmişti.
Derin bir nefes alarak önlüğü arkadaki bir odaya bıraktı. Hiç istemeyerek yapmıştı ama işe girecek de değildi.
"Gidebiliriz bence artık." Mark'ın sesiyle başını salladı. Kenardan montunu alıp giyerken Mark da son kez etrafı kontrol ediyordu. Tae yukarıdan inmişti.
Kapıları kilitleyip çıktıklarında Tae'nin ne kadar sessiz olduğunu ve ne zaman yanlarından ayrılacağını düşündü. Tae karakterinde birinin bu kadar sessiz olması tuhaftı. Ondan hoşlanmasa da aralarında dışlanmış hissetsin istemezdi.
"Bir şey mi oldu Tae? Sessizsin."
Tae onun sorusuyla sırıttı. Başını kaldırıp Cherry'e baktığında Mark, bu kibar sorunun bir hata olduğunu biliyordu. Cherry'i kolundan tuttu.
"Gitmemiz lazım, burada ayrılalım."
Cherry ani hareketiyle Mark'a dönerken Tae yüzündeki alaylı gülümsemesini bozmadan ellerini cebine koydu.
"Bir şey planlıyordum sadece. Bir şey yok ama kibarlığın için teşekkürler Cherry."
Hala Mark'a bakarken açıklama yaptığında Cherry, onun bunu ne kadar fazla yaptığınu düşündü. Mark'ın gözlerinin içine tehditkar bir şekilde bakarken kendisiyle konuşmasını. Üstelemedi, başını salladı ve tebessüm etti sadece.
Ayrıldıklarında sokağın bitimine kadar ikisi de konuşmadı. Cherry bu garip iletişimin kaynağını öğrenmek istiyordu. Mark ise hiçbir şey sormamasını.
Mark içten içe kötü bir şeyler olacağı hissindeyken, Cherry'nin yanında onu izlediğini bilmek onda bir burukluk oluşturuyordu. Ne olacaksa onu üzmemesini istiyordu. Aralarında adı koyulmuş bir şey yoktu ama şu an hayatında olan çoğu kişiden, çoğu arkadaşından daha değerliydi. Onunla sessizliği paylaşabilmekti önemli nokta.
Cherry onun bir şeyler düşündüğünü biliyordu, az önce birbirlerine gözleriyle ne anlattılarsa Mark'ı germiş olmalıydı. Tek eliyle çantasını daha sıkı tutup tek elini Mark'ın eline götürdü.
Parmaklarını birleştirirken Mark ona baktığında gülümsedi. Düşüncelerinde kaybolmaması için, şu ana dönmesi için küçük bir destekti sadece.
buyrun geçen bölümün telafisi olarak upuzun bir bölüm. buraya kadar okumuş olan kişi, love ya

ŞİMDİ OKUDUĞUN
netflix teen movie?
Fanfic"Sarışın baristanın teki için haftada bir şarap alışkanlığımı nasıl 'her gün kahve' alışkanlığına dönüştürdüm ben? Bu ben değilim ki!" Cherry söylediklerine zıt olacak şekilde kahveyi dudaklarına götürüp mutfak kısmına göz attığında bunun artık bi...