game time

179 28 24
                                    

lets just fall in love for the halloween

Ellerini belinden çekip kendini incelemeyi bıraktı Cherry. Oldukça iyi göründüğünü düşünüyordu. Şimdi biraz da arkadaşının kostümüyle ilgilenebilirdi. Yaklaşık yarım saattir aynaya bakıyordu zaten.

"Şuna bak, aşırı yakıştı."

"BANA DİYENE BAK!" Cherry Hyemin'in yorumuyla güldü. Yalan yoktu, o da kostümünü oldukça beğenmişti. Aynadaki görüntüsü onu yeterince mutlu etmişti.

Bordo, saten ve dizlerinin hafif üstünde biten askılı bir elbise giymişti. Onun üzerine uzun kollu ve elbisesinin boyunu biraz geçen siyah bir tül giydikten sonra beline siyah korse takmıştı. Tülün yaka kısmı o kadar genişti ki düzeltse bile tek omzunu açıkta bırakıyordu. Korsenin uçlarından ise siyah kemer gibi birkaç şey uzuyordu fakat elbisenin boyunu asla geçmiyordu. Mark vampir olabileceklerini söyleyince aklına bu tür bir şey gelmişti.

"Fotoğraf çekinelim." Cherry telefonunu eline alıp boy aynasının önüne geçti. On dakikalarını da mükemmel açıyı bulmaya harcamışlardı bile.

Hyemin Ölü Gelin olmuştu ve elbisesini mecburen kostüm olarak sipariş etmek zorunda kalmışlardı. Beklentileri çok yüksek değildi ama beklediklerinden çok daha iyi bir kostüm gelmişti. Yüzünü maviye boyamayı istemediği için göz makyajını yapmışlar ve elmacık kemiklerini oldukça öne çıkarmışlardı.

"Saçlarını düzleştirmek bugün verdiğimiz en iyi karardı." Cherry Hyemin'in yorumuna tekrar gülerek başını salladı.

Saçını ve makyajını Hyemin yapmıştı ve bu konuda oldukça yetenekliydi. Dudağının kenarındaki akan kan lekesi oldukça gerçekçiyken ten rengini de başarılı bir şekilde solgunlaştırmıştı. Cherry başkasına makyaj yapamadığı için Hyemin'in saçlarına yardım etmişti sadece.

"Gidelim artık."

Elinde mısırla televizyon izleyen Luna'ya veda edip evden çıktılar. Partinin bulunduğu alana gitmeleri yarım saatlerini almıştı. Hyemin ve Taeyong birbirlerini bulunca Cherry yalnız kalmıştı ve Mark'ı bulması gerekiyordu.

Hava çoktan kararmıştı ve parti alanı iyice dolmaya başlamıştı. Telefonunu çıkarıp Mark'ın numarasını aradı rehberde. Mark onu almayı teklif etmişti ama Cherry zaten arkadaşlarıyla geleceği için reddetmişti.

Telefonu kulağına götürürken birinin hafifçe omzuna dokunmasıyla arkasına döndü.

Mark gülümseyerek önünde duruyordu. Hızlı bir bakışla gördüğü kadarıyla siyah bir gömlek giyip birkaç düğmesini açık bırakmıştı. Cherry'deki vampir makyajının daha hafif ama bir benzeri Mark'ta da vardı ve Cherry'e göre bu bir şekilde baya etkileyiciydi.

"Selam?" Cherry hafifçe başını sallayıp Mark'ı incelemeyi bıraktı. Ona doğru bir adım atıp aralarından insanlar geçmesini engelledi.

"Yakışmış."

"Bunu ben söylemeliyim. Çok yaratıcı ve bu kadar iyi taşımanı beklemiyordum." Mark'ın yorumuyla gözlerini kaçırdı. Hemen utanan bir tip değildi ama bu sefer biraz çekinmiş olabilirdi.

Kendilerine bir masa bulduklarında Mark ikisine de içecek bir şeyler almaya gitti. Arkada şimdilik sakin birkaç şarkı çalıyordu. İnsanlar tanışma ve karşılaştıklarıyla sohbet etme aşamasındalardı. Hyemin ve Taeyong'u bir yerde göremiyordu.

Mark elinde kırmızı küçük bardaklarla geldiğinde Cherry gülümseyip bardağı aldı. Konuşmaları gereken çok şey vardı ve en önemlisi neden burada olduğuydu.

"Evet seni dinliyorum." Cherry'nin direkt konuya girmesiyle başını eğip güldü. Saçlarının önünün yarısını havaya kaldırmıştı ve bu tarz ile çok uyumluydu.

"Burada bir oyun oynuyorlar. Çiftlerle katılınıyor, ciddi bir şey değil ama küçük bir yarışma." Cherry başını salladı. İlginçleşiyordu.

"Gerçekten kibirlenmek için söylemiyorum ama benimle katılmak isteyecek birkaç kişi var ve onlara evet demek tamamen umut vermek olacaktı. Parti sahibi çok yakın arkadaşım ve yarışmaya katılmayınca bozulacaktı-"

"Benim peşimde kimler var ben sana bakıyorum, değerimi bil kızım diyorsun yani." Cherry açıkça dalga geçiyordu. Öyle istedim tarzı bir cevabı bile kabul ederdi.

"Hayır hayır, cidden onu demek iste-" Cherry içten bir kahkaha attı. Mark'ı böyle göreceğini düşünmezdi. Onu panikletmiş olmak komikti.

"Yani katılmak zorundaydın ama yarışmadan sonra başına saracak biriyle değil." Diyerek tekrar bir açıklama yaptı.

Mark içeceğinden bir yudum alıp başını salladı. Biraz da onunla vakit geçirmek için güzel bir fırsat olduğunu düşünmüştü. Daha çok bir samimiyet için güzel bir fırsattı.

"Sevgili rolü?" Mark sırıttı çünkü bunu nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Omuzlarını kaldırıp indirdi.

"Eğlenceli olur diye düşündüm. Bence gayet win-win ilişkisi." Cherry evde kurduğu cümlenin aynısını onun ilk cümlesinde duyunca aklından ruh eşi de dahil bir sürü şey geçmişti. Bardağını ona doğru kaldırarak başını salladı.

"Sevdim bunu."

Biraz daha zaman ilerledikçe shot bardakları daha hızlı gidip gelmeye başlamıştı. Etrafta dans edenler çoğalıyor ve içecek standına gelenler sıklaşıyordu. Mark ve Cherry bu parti ortamında sohbet etmek için belki de biraz fazla sıkıcılardı.

Cherry onunla olduğu her ortamda aralarındaki çekimi fazlasıyla hissediyordu. Mark'ın da hissedip hissetmediğini kestiremiyordu ama bunu düşünmüyordu da. Birbirlerini duymak biraz zor olduğu için mecburen birbirlerine yaklaşmışlardı.

"Oo kimler gelmiş?"

Gelen sesle ikisi de ayrılıp yana döndü. Kahverengi saçlarını serbest bırakmış uzun boylu çocuk Cherry'e bir an tanıdık geldi. Kim olduğunu bulmak için birkaç saniyeye ihtiyacı v2ardı.

"Tae, geleceğini bilmiyordum." Mark az önceki duruşu ve ses tonundan çok daha gergin bir şekilde konuştuğunda Cherry dönüp ona bakma ihtiyacı hissetti.

"Ve bende bu güzel hanımefendiyi getireceğini bilmiyordum." Cherry ona döndüğünde Tae olduğunu öğrendiği çocuk Mark'la göz temasını asla bozmuyor ama kendisinden bahsediyordu.

"Merhaba, Cherry ben."

Tae ona dönüp uzattığı eline baktı. Yüzünde eğlenmiş bir ifade vardı. Elini uzatıp Cherry'nin elini sıktı.

"Ah, biliyorum. Mark'la aynı kafede çalışıyoruz, seni görmüştüm." Cherry kaşlarını kaldırarak sonunda kim olduğunu hatırladı. Başını sallayıp elini çekti.

"Bize biraz izin verir misin? Sanırım seni bekliyorlar zaten." Mark araya girip konuştuğunda Tae başını salladı. Cherry'e bir baş selamı verip arkasını döndü ve onlardan uzaklaştı.

"Sanırım onu sevmiyorsun." Mark Cherry'nin tespitiyle gülüp başını salladı.

"Sadece patavatsız biri." Cherry anlamış gibi tekrar başını sallarken arkadan gelen bağırışla ikisinin de odak noktası değişti.

"Millet! Oyun zamanı!"

başta yazdığım şarkı sözünde aslında halloween değil başka bir şey söylüyor but lets just pretend its halloween

netflix teen movie?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin