confronted

125 19 8
                                        

Mark siyah gömleğini koltuğun üzerinden kapıp telefonunu cebine attı. Gömleği tişörtünün üzerine geçirirken etrafı kontrol etmiş, aceleci adımlarla kapıya ulaşmıştı. Ayakkabılarını da giyip kapıyı kapattığında davranışlarında belirli bir hız vardı.

Cherry iki aramasını anında meşgule atmış, üçüncü kez aradığında ise telefonunu kapatmıştı. Attığı mesajlar zaten iletilmiyordu. Ve içinde kesinlikle kötü bir his vardı, ne olduğunu az çok tahmin ediyor gibiydi.

Bugün izin günüydü ve dersi de ekmişti. Cherry'le bu saate kadar daha konuşmamışlardı çünkü geç uyanmıştı. Bir şeyler yapmak için aramıştı, daha doğrusu gelip gelemeyeceğini soracaktı ama Cherry'nin ısrarla açmaması onu endişelendirmişti.

Bugün kafede olmayacağını da söylememişti ve eğer o yokken kafeye gitmişse hoş şeyler olmazdı. Neler olabileceğini birkaç gün önce Daeun kafeye geldiğinde sezmişti.

Hızlı adımlarla yürürken bir yandan telefonunu çıkardı. Cherry'i aramayı tekrar denese de sonucun aynı olmasıyla telefonunu tekrar cebine koydu. Kafeye gidiyordu, Tae'nin yüz ifadesinden bile her şey belli olurdu.

Açıkçası Mark, Tae'nin ne yapabileceğini bilmiyordu, onu ne söyleyerek uzaklaştırabileceğinden bir haberdi ama bir şey yapardı. 'İntikamını' alacağını biliyordu. Öyle ya da böyle. Bu yüzden hızlıydı adımları.

 Beş dakika kadar sonra kafeye vardı. Zaman kaybetmiyordu, nefes nefese kapısını açıp içeri daldı. Girer girmez tezgahın arkasında olan Tae'yle göz göze gelmişti bile. Tae onun yüz ifadesine, nefes nefese kalışına baktı ve etrafına yaydığı enerjiyi oradan bile hissetti. Yüzüne tatmin olmuş bir gülümseme yayıldı, yavaş yavaş büyüyordu. Maskesini işte şimdi düşürmüştü.

 Mark onun gözlerini kalabalık arasında bulduğu anda yüzündeki gülümsemeden anlamıştı. Ortalığı karıştırmış ve şimdi de öylece izliyordu. Hızlı adımlarla yanına gitti. Cherry'e gitmeden önce ne olduğunu bilmeliydi.

"Ne oldu?"

"Sana da merhaba Mark. Yoğun bir gündü sorduğun için teşekkürler." Mark sinirle güldü. Alt dudağını dişleri arasına alırken etrafa baktı. Çok müşteri yoktu.

"Buraya gel." Yanlarındaki kapıyı açıp içeri girdi. Zaten ne olduysa bu odada olmuştu. Olan her şeyi bu odanın duvarları duymuştu.

"Sıkıldım, aynı şeyleri özet geçeceğim. Çok sevgili kız arkadaşını arayı düzeltmek için buraya çağırdım ve iyi biri olduğu için hemen geldi. Ne iyi kız ama.."

Tae'nin son cümlesini söylerken gülmesi Mark'ın sinir seviyesini arttırmıştı. Cherry elbette gelirdi, Tae'yi sevmediğini ama Mark için aralarını düzeltmek istediğini biliyordu. Mark her ne kadar ona, buna gerek olmadığını anlatmış olsa da.

"Sonra ona, onunla tanışma amacını anlattım." Mark kaşlarını çattı. Ne demek istediğini anlamamıştı. Başını hafif sola yatırınca Tae göz devirdi.

"Hadi Mark, ne konuştuğumuzu da mı unuttun?"

Mark gerçekten hafızasının sınırlarını zorlasa da hatırlayacak gibi değildi. Ne olabilirdi ki? Cherry her gün buraya gelmeye devam ettiği için tanışmamışlar mıydı?

"Sana onun numarasını alamayacağını söylemiştim hani.." Hatırlaması için ona zaman verdi.

Mark bir an düşününce aklına gelenlerle dondu. Gerçekten bunu buraya çekmesi imkansızdı. O kadar önemsiz bir andı ki onun için, hatırlamamıştı bile. Cherry'le tanışma ya da yakınlaşma sebebiyle alakası bile yoktu.

"Geri zekalı, bunu buraya nasıl çektin? Senin söylediğin bir şeyi nasıl üstüme yıkabiliyorsun?"

"Sonuçta numarasını almak için onunla her gelişinde konuşmaya devam ettin."

Onun numarasını almak için değil, onunla konuşmaktan hoşlandığı için, bir şeyler olacağını hissettiği için konuşmaya devam etmişti. Cherry'nin numarasını almak ve aptal arkadaşının sözüne uymak aklının ucundan bile geçmemişti. İlk söylediğinde gülmüş, en azından ondan daha çok şansı olduğunu söyleyerek dalga geçmişti sadece.

"Delireceğim." Elini saçlarından geçirip gözlerini duvarlarda gezdirdi. Dalga geçiyor olmalıydı.

"Ne dedin ona?"

"Sadece bir iddia olduğunu."

Mark gözlerini açarak inanamaz gibi ona baktı. Böyle bir şeyi buraya çekmesinin imkanı yoktu. Artık lise öğrencileri bile değildiler, bunlarla uğraşmazlardı ki lisede bile böyle şeyler olmuyordu. İlk şoku atlatınca Tae'yi yakasından tutup duvara yapıştırdı. Gerçekten sabrı kalmamıştı.

"Senin sorunun ne? Birkaç yıl önce olmuş bir şeyin intikam arzusu nasıl hala içinde olabilir? Arkadaş olduğumuzu sanıyordum."

"Sadece rolümü iyi yapıyordum."

Bu durumda bile pişkin bir şekilde güldüğünde Mark onu bıraktı. Yapabileceği hiçbir şey yoktu, o an anlamıştı. Onu kendine getirmek için yapmadığı şey kalmamıştı, bu kadar etkilenmiş olması sinirlerini bozuyordu. Kendini kaybetmişti. Eski Tae'den eser yoktu, bu kişiliği karşısında ürkmemek elde değildi. Bir psikopata benziyordu.

"Şerefsizin tekisin, önceden buna üzülüyordum çünkü eski Tae'nin nasıl biri olduğunu biliyordum. Bambaşka birisin ve yalnız kalacaksın."

Kapıyı açtı ve arkasından sertçe kapatarak çıktı. Köşede, merdivenden inen kafe sahibiyle göz göze geldiklerinde bile durmadı. Her şeyi biliyordu zaten, duymuş olmalıydı.

Dışarı çıkınca kendine birkaç saniye düşünmek için zaman verdi. Cherry'le konuşmalıydı, tepkisinin ne olduğunu bilmiyordu. Kendisinin bile anlamadığı bu duruma ne tepki vermiş olabileceğini bilmiyordu ve bu onu korkutuyordu.

Birkaç saniye düşündükten sonra evine gitmesinin en mantıklısı olduğuna karar verdi. İzin verirse düzgünce konuşur ve durumu düzeltmeye çalışırdı. Bu o kadar kolay olacak gibi görünmüyordu.

netflix teen movie?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin