time heals everything

101 18 6
                                        


Salonda bacaklarını kendine çekmiş ve kollarını onlara sarmış bir şekilde otururken zil sesini duydu Cherry. Başını kaldırıp Hyemin'le göz göze gelirken kalkmak için hiçbir teşebbüste bulunmamıştı.

Hyemin hızla kalkarak kapıya yöneldi. Neler olduğunu biliyordu, Cherry ona geldiği gibi anlatmıştı ve içten içe buna inanası gelmiyordu ama ne olursa olsun Cherry'nin tarafındaydı.

Kapıyı açtı ve görmeyi beklemediği bir yüzle karşılaştı. Birkaç saniye o yüze baktıktan sonra kapıyı kapatmaya çalışmış ve neler olduğunu bildiğini açığa çıkarmıştı. Kapının arkasında duran Mark hızla elini kapıya koydu.

Hyemin fazla direnmeden kapıyı geri açtı ve bıkkın bakışlarını ona yolladı. Başta onu en çok destekleyen oydu aralarında, ama şimdi gözünden düşmüştü.

"Cherry'le konuşmam lazım."

"Evde yok."

"Hyemin kimmiş?!" Hyemin arkadaşının sesini duymasıyla sadece mental değil fiziksel olarak da elini yüzüne kapattı. Mark ona bilmiş bir şekilde sırıtırken göz devirdi.

Kendisi de konuşmaları gerektiğini düşünüyordu. Eğer durum öyle değilse bunu konuşmalılar, öyleyse de yüzleşmelilerdi. Bunun Cherry'nin durumu atlatmasına yardımcı olacağını biliyordu.

Sessizce kenara çekildi ve geçmesine izin verdi. Bunu yaptığı için Cherry'den iyi bir azar yiyecekti ama umursamadı. Mark içeri girince onlara özel alan tanımak adına koşarak telefonunu aldı ve dışarı çıktı.

Cherry onun gidişinden hemen sonra salona giren Mark'la hızlıca toparlanıp ayağa kalktı. Burada ne işi olduğu açıkça belliydi ama içeri nasıl girmişti anlamamıştı. Hyemin'in onu görmek istemediğini biliyor olması gerekiyordu.

"Mark," Ses tonu Mark'ı bir saniyeliğine duraklatsa da sokak kedisi gördüğünde ürkütmemek için yavaş yavaş yaklaşır bir vaziyette ona doğru bir adım attı. Onu durdurmaması cesaretlendirmişti.

"Beni dinlemen lazım. Tae'yi dinlediysen ben de bir açıklamayı hak ediyor olmalıyım."

"Sen hiçbir şeyi hak etmiyorsun. Etmedin." Mark onun acımasız sözleri karşısında yutkundu. Aralarını düzelteceğini bilse de bunları duymak hoş değildi, canını acıtıyordu.

"Cherry, söylediği hiçbir şey doğru değildi."

Cherry güldü. Söyleyebileceği tek şey bu muydu? Ona bir şans tanıyordu ve o olay hala tazeyken sadece bunu mu söyleyebiliyordu yani? Başını olumsuz anlamda salladı.

"Tae'nin olduğu ortamlardaki değişimine ve beni her seferinde ondan uzaklaştırmana bakılırsa, doğruydu."

"Ben,"

"Hadi, hadi Mark. Dinlemek istemiyorum." Kolundan tutup onu kapıya doğru çekiştirdi. Gerçekten dinlemek istiyorduysa da şu an değildi. Her şey çok yeniydi, önce oturup kendi düşünmek istiyordu.

Mark onu durdurmadı. Kendini açıklamaya çalıştı ama kapı açıldığında neredeyse yaka paça dışarı atılmıştı bile. Öylece durup yüzüne kapanan kapıya baktı.

"AMA KONUŞMAK İSTEDİĞİNDE LÜTFEN HABER VER."

Sesini duyurmak için bağırıyordu ama Cherry'nin hala kapının dibinde olduğunu bilmiyordu. Eli kapıda kalmış, başını da kapıya yaslamıştı. Bunu istemiyordu. Böyle olsun istemiyordu, birkaç gün önce birlikte uyuduğu insanı evinden zorla kovmak istemiyordu.

Yere çöktü. Gözlerinden akan yaşları bu sefer durdurmadı. Mark önemliydi, onun için çok önemliydi ama korkusunun onu yenmesine izin vermişti bir kere. Herhangi bir arkadaş grubunun onu eğlence konusu yapmasını, dalga geçmesini istemiyordu. Çocukken böyle bir şey yaşamıştı ve bir daha yaşamak istememişti. Yine ve bu sefer en çok güvendiği insandan gelmesi onu yerle bir etmişti.

Özellikle düşündüğünde, ne zaman Tae'yle olsalar Mark resmen kişilik değiştiriyordu. Tetikte oluyor ve olabilecek en kısa zamanda Cherry'i oradan uzaklaştırıyordu. Ne kadar kabul etmek istemese de bunlar ona kanıt gibi geliyordu.

Elinin tersiyle yanaklarını sildi. Berbat hissediyordu ve her böyle hissettiğinde yanına gittiği insanı az önce evden kovmuştu. Ayağa kalkıp elini kapıya dayayarak kapı deliğinden baktı. Gitmişti.

Banyoya gidip elini yüzünü yıkayarak kendine gelmeye çalıştı. Saçını tepede bir topuz yaparak banyodan çıkıp mutfağa yöneldi. Öyle evin köşelerinde depresyona girecek biri değildi. Hem yemek yapma sırası ondaydı, hayırsız arkadaşıyla kendine akşam yemeği hazırlamalıydı.

O sırada Mark elleri cebinde geri evine yürüyordu. Gerçekten ilişkisinin bu kadar kısa sürede bozulmuş olmasını kaldıramıyordu. Daha dün Cherry'i eve bırakıyordu ve bugün o evin yolundan istemeyerek dönüyordu. Tae'nin her şeyi mahvetme hızı gerçekten inanılmazdı.

Cherry'e istediği kadar süre tanıyabilirdi, kendisine inandırmak için ona verebileceği en küçük fırsatta ilişkilerini düzeltecekti. Önce onun toparlanmasını bekleyebilirdi, kırılmaması daha önemliydi.

İç çekerek saçlarını dağıttı. Zor bir süreç olacaktı. Onunla konuşmadığı her yarım saatte sıkılıyordu Mark, nasıl onsuz bir hafta hatta belki bir ay bile geçirebilirdi ki? Dişlerini sıktı, bu düşünce hiç hoşuna gitmemişti. Durup geldiği yola baktı. Kabul ediyor olsa hiç üşenmeden bu yolu tekrar yürür ve ona giderdi ama yüzünü bile görmek istemeyişi canını sıkıyordu.

Derin bir nefes aldı. Önüne dönüp yoluna devam etti. Sabırlı olmalıydı, Cherry'e düşünmesi için zaman tanımalıydı ama geçen zamanın aleyhine işlemesine, ona yanlış şeyler düşündürtmesine de izin vermemeliydi.

Bir yolunu bulacaktı.

hahahyt hemen bir bölümde barışırlar mı sandınız..maalesef i gotta be realistic canim

netflix teen movie?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin