6. Bölüm: KARARGÂH
Kırk yıl düşünsem, bir asker olmak için kendi rızamla karargâha geleceğim aklımın ucundan geçmezdi.
Sonunda içinde tek sivilin ben olduğum büyük zırhlı otobüs durduğunda insanlar hareketlenmeye başlamıştı bile. Arabada benimle beraber üç kadın daha bulunuyordu. Lakin onlar üniformalıydı. Tıpkı onlar gibi ayaklandım. Yavaşça çıkışa doğru yürürken aralarında kısa kalıyor oluşum işleri daha da zorlaştırıyordu. Sonunda önümdeki asker de indiğinde hızla aşağıya atladım. Buz gibiydi hava. Üzerimde sadece son anda verdikleri eşofman vardı. Sweatshirt böylesine dondurucu soğukta elbette atlet görevine düşüyordu.
İçeriye girmek için karargâhın kapısına yürüyen kalabalığın peşine takıldım.
O sırada kalabalığı aşarak gelen biri bana seslendi sanırım. "Çömez!" Bakışları bendeydi. "Beni takip et." Askerin arkasından ilerlemeye koyuldum. Onun sayesinde güçlükle aşmam gereken kalabalık bize yol vermeye başlamıştı.
Karargah savaş kalıntısı bir binaydı. Neden yıkıp daha konforlu bir bina yaptırmadıklarını merak etmiştim. İçeriye girdiğimde beton duvar ve uzun bir koridor karşıladı bizi. Led lambalar art arda dizilmiş, soğuk koridoru aydınlatıyordu. Sonunda koridor bittiğinde adam kimliğini okutarak kapıyı açtı. Bu sefer daha kısa bir koridora girmiştik. Kapılar yan yana diziliydi. Adam soldaki çelik kapının önünde durduğunda arkasında durdum. Tekrar kimlik okuttu ve kapıyı açtı. İçerisi raflarla dolu bir odaydı. Adam yolu ezbere giderken ben hiçbir şeyi devirmemek için dikkatle yürüyordum.
"Bu üniforman. Göreve çağrıldığında giyeceksin." dedi paketlenmiş kıyafeti verirken. "Bu antrenman eşofmanın." Kafamı salladım. Adamla birlikte odadan çıktığımızda beni tüm askerlerle kalacağımız alana getirdi ve gitti.
İçeride yoğun bir gürültü hâkimdi. Üzerini değiştirip yatmaya hazırlanan insanlara temas etmeden boş yatağa ilerledim. Art arda neredeyse 20 yatak diziliydi ve beş şeritti. Yüz yatak. Vaow.
Üzerime şu an giyeceğim bir şeyin olmadığı için öylece elimdekileri dolabıma yerleştirdim ve yatağımı serip uzandım. "Sen yenisin, değil mi?" dedi yatağımın solundaki yatağın sahibi adam. O sırada kazağını giyiyordu. "Evet."
"Geçmiş olsun." dedi arkamda kalan kadın. Ona döndüm. "Ben Elissa. O da Mark. Üçüncü günümüz." O zaman neden buranın köklü öğrencileri gibi davranıyorlardı? "Anladım." diye fısıldadım sadece. Yorgunluktan kıvrılan bedenim uykuya zaten açtı. Geriye kalan tek şey bu koca ordunun sesini kafamda kısıp uyumaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İBLİSLER VE AZİZELER
Ciencia Ficción"Ceylan da biliyor aslında, Tanrı kendisini bir av olarak yarattı. " 🕯️ O Azize'ydi. Ve ruhu benim cılız bedenimde yeşermişti. Sevgisi, nefreti, güçleri, iradesi ve aşkı benim kendi bedenimde yer bulmakta zorlanan ruhumla bir olmak üzereydi. O bi...