8: İHANETİN İLK ESİRİ

79 19 12
                                    


***

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***

8. Bölüm : İHANETİN İLK ESİRİ

Mars haklıydı.

Sabah çok çabuk yakalamıştı günü. Gözlerimi araladığımda tek kişilik yatakta tektim. Mars ortalıkta yoktu. Kalktığımda evden ayrılmamı bekleyen iki askerle karşılaşmıştım. Kahvaltı bile yapmadan hızlıca askeri üniformamı giyinip saçlarımı ördüm ve onlarla birlikte ayrıldım evimden. Karargaha vardığımızda kimse beni alıp nereye götürdüklerini sormamak için adeta kendileriyle mücadele ediyordu. Gerçekten peşimize yine köpekleri takmışlardı.

Ertesi gün antrenmanlarla geçmişti. Artık o kadar savunmasız değildim. Puanlarım fena düşmüştü. Hırs etmiş, antrenman sayılarımı Mars ile konuşarak arttırmıştım. Reddetmemiş, aksine hemen kabul etmişti. Bir insan günde beş saat uyur muydu? Artık uyuyordum. Yaklaşık üç gün aynı şekilde devam etti. Kabuslar halen ensemdeyken o beş saatte üçe düşüyordu. Benimle birlikte aynı koğuşta yatan insanlar ağlayarak uyanmamadan çok rahatsızdı. Bu durumun düzeltilmesi için askeriyenin psikoloğuna gitmiş, randevulaşmıştık.

Ve burada oldukça herkesten uzak duruyordum.

Bir haftanın sonunda, köpeklerden hemen sonrasında artık atış dersleri başlamıştı. Silaha dair ne varsa öğretiyorlardı. Atış dersleride tamamlandığında kalabalık olunması gereken görevlerde rol alabilecektik. Ama dersler antrenörümüz ne zaman hazır olduğumuzu kabul ederse, o zaman son bulacaktı. Bedenimdeki morluklar artık kalıcı leke gibiyken derslerde, karşılıklı koruma kıyafeti olmadan dövüştüğümüzde yanlarına bir yenileri daha geliyordu. Ama acıya alışmıştım. Yemekhanede dağıtılan soğuk suyu alıp ezilen yere bastırmaktan başka bir tedavi yöntemine de sahip değildim.

Ve üçüncü haftanın son günündeydik.

Koşu bandında Mars'ın ayarladığı seviyede koşarken düşüncelerim en az enseme yapışan saçlarım kadar rahatsız ediciydi.

Kulağıma dolan su sesi yine benimleydi. Ve bu bir haftada anladığım tek bir şey vardı. Mars yanımda olduğunda bu ses yükseliyordu. Unuttuğum bir anıyı zorla hatırlatmaya çalışıyor gibiydi beynim. Başıma aniden saplanan ağrıların sebebi buydu. Ama mızmızlanmak yerine daha çok hırslanmaya odaklanıyordum. Güçsüz olmaktan sıkıldığımı fark etmiştim. Oradan oraya sürüklenmekten, hiçbir şey yapamadan susmaktan, sadece onaylamaktan, fikrimin sorulmamasından bıkmıştım. Kardeşimi de özlemiştim.

"Bu günlük bu kadar koşu yeter," diyerek yavaşça adımlarımı durdurdu Mars. "Biraz daha kalamaz mıyım?" diye sordum, koşmak iyi geliyordu. Keşke canım çıkana kadar koşabilseydim.

"Silahlarınızı alıp dışarı çıkın!" diye bağırdı bir başka antrenör. Terimi Mars'ın kolundan aldığım havluyla kurularken hızla duvarda asılı duran silahlara yürüdüm. Elbette kurulu olan silahları almamıza izin verilmiyordu. Masaya serilmiş silah parçalarını her seferinde verilen sürenin altında birleştirip sabah köpeklerin kovaladığı alana çıkıyorduk. Bu sefer peşimizde köpekler olmuyordu. Yoğun kar yağışı ve gözü kör eden tipi arasında atış yapıyorduk.

İBLİSLER VE AZİZELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin