6.Bölüm

186 7 0
                                    

Kubilay Ustabaş:

Alaca karanlık vaktiydi, güneş tan yerinden ağarıyordu. Uyandığımda Rafet çoktan gitmişti. Etraf sisli ve karanlıktı. O an ilk kez yıllar sonra soğuk hissettim. Buz gibi esiyordu. Yavaşca bulunduğum yerden kalktım, adım atarken yerdeki kuru çalıları çatırdatıyordum. Bundan dahi kuşkulandım ve adımlarımı daha dikkatli atmaya başladım. Bulunduğum mağara ağzından yavaşca dışarıya çıktım. Çıkıştan aşağıya dik bir uçurum vardı, hemen sağdan aşağıya uçuruma paralel bir patika yol iniyordu. İki elimi kapşonuma attım ve onu kafama kapattım. Yüzümü çepeçevre saran bir eşarp vardı, yüzümdeki çöl gözlükleri soğukta buhar yaptı. Hemen onları iki elimle sildim. Elimi belime attım ve amcamdan kalan Magnum Revolverimi elime aldım. Patikadan aşağıya inmiştim, etraf çok sessizdi. O kadar derinden soluyordum ki karanlıkta bile acemi yabaniler beni vurabilirdi. Patikanın hemen çaprazında ( Kuzey doğusuna giden) giden bozuk toprak yola baktım. Sisli yolun sonunda bir gölge vardı. Uzaktan Rafete benziyordu. Cisme doğru bağıracaktım fakat kuşkulandım ve yavaşca toprak yolu takip ettim. Revolver marka tabancamla nişan alır vaziyette yolu takip ettim, birden önümde bir tavşan koşuverdi. Panikledim ve bir an ateş edecek gibi oldum. Tavşanı görünce derin bir nefes aldım.

- " Tanrım, lanet olası tavşan korkudan ölecektim. " dedim ve tam o sırada yolun sonundaki gölge kayboldu. İçimden türlü türlü ölüm senaryoları geçti. Ani bir manevrayla arkama döndüm. Gölge bu kez geldiğim yöndeydi. İçim titredi, korkmuştum. Arkaya döndüm ve yol boyunca koştum. Yolun sonunda ahşap bir kulübe vardı. Kulübenin kapısı dokunsan kırılacak durumdaydı. Alel acele kapıya yaklaştım ve kapıyı itmek için sol elimi uzattım. Daha dokunmadan kapı çok derin bir gıcırtıyla açıldı. Derin bir iç çektim ve içeriye nişan alarak adım attım. İçerisi boştu, sadece bir sandalye vardı. Odanın tam ortasında duruyordu. Göz kapaklarımı bir kez kapatıp açtım. Gölge o sandalyede oturur vaziyette bana bakıyordu, gözlerimi tekrar kapatıp açtım. Gölge kayboldu ve korkudan sandalyeye bir tekme attım ve kulübeden dışarıya fırladım. Geldiğim toprak yola baktım, ağzı ve elleri bağlanmış bir kız gördüm. Gölge onu ellerinden tutmuş sürüklüyordu. Silahımla gölgeye nişan aldım, tetiği tam çekecekken gölge sislerin içinde kayboldu. Hemen ufak basamaklardan indim ve gölgenin ardından koştum. Sisin içine girdim, bu yol geldiğim yola hiç benzemiyordu. Fakat bu yoldan gelmiştim. Buna emindim. Kızın çırpınışları az öteden geliyordu. Kuru çalıların çatırdayışını duyar duymaz sese doğru koştum. Bu kez yol beni sisli bir gölün önüne çıkardı. Gölge, kızı ufak iskelenin üzerine çıkarmış göle doğru getiriyordu. Anladığım kadarıyla onu göle atacaktı. Yavaşca iskeleye koştum, kız bağlı bir şekilde bana bakıyordu, gölgenin sırtı hala bana dönüktü. Silahımla başına nişan aldım ve seslendim;

- " Kızı bırak! HEMEN! " dedim. Gölge homurdandı. Ürkütücü birşeyler mırıldandı. Ne dediğini anlamadım, ürktüm ve cisme bir el ateş ettim. Cisim birden bire kayboldu. Hemen kızın yanına koştum, göz yaşları yüzünden aşağıya akıyordu. Hemen yanına eğildim. Çabucak ağzını çözdüm, kız çabucak birşeyler anlatmaya çalıştı ama dilini korkudan kullanamadı;

- " Korkma, geçicek sakin ol! Derin derin nefes al! " dedim. Kız yaşlı gözlerle bana baktı.

- " Efendim! Burdalar! Onları öldüremezsiniz! Burası onların! Burdan asla kurtulamayacaksınız! " dedi ve etrafıma hemen bir göz attım. Kıyıdan bana doğru yürüyerek yaklaşan gölgeleri gördüm. Tekrar kıza baktım, onu yanağından öptüm ve kokladım. Korkmaması gerektiğini fısıldadım. Birden gölden bir ses geldi. Gölden yavaşca yükselen gölgeler bana doğru geliyordu. Beni çembere almışlardı. O an farkına vardım. Ayinin tam ortasına dalıp kurbanı kurtarmaya çalışıyordum. Tanrım çok aptalım. Kız ağlayarak birşeyler söyledi ;

- " Ölmek istemiyorum! Lütfen bana yardım et! " dedi. Gölgeler bana çok yaklaştı. Kalbim sıkışıyordu. Tam kendimi kaybedecektim ki bir anda silah patladı. Bana yaklaşmakta olan gölge Rafet tarafından vurulmuştu. Gölge bu kez kaybolmadı, olduğu gibi suya düştü. Birden gözlerimi açtım ve ateş sesinin geldiği yöne baktım, Rafet iskelenin üzerindeki ikinci gölgeye ateş etti. O da suya düştü. Gölgelerin dikkati dağıldı, ortalık birden kıyamet alanına döndü. Rafet uzaktan bağırdı;

- " KUBİLAAAY!!! ÇABUK ÇIKIN ORDAN!!! " diye bağırdı. Çabucak kızı kucakladım ve iskeleden uzaklaştım. Rafetin bulunduğu yöne koştum. Bana hemen Kuzeye ( Saklandığımız mağaranın yönüne ) giden toprak yolu işaret etti;

- " Çabuk!!! Hadi!!! " dedi ve yol boyu koşmaya başladık. Rafet az gerimizden gölgelere ateş ederek geliyordu. Öldürdüğü her gölgede müthiş bir çığlık yükseliyordu. Ormanın tepesi kıpkırmızı oldu. Birkaç dakika sonra barınağa giden patika yola vardık. Patika yoldan dikkatlice yukarıya çıktım. Rafet, biz yukarıya çıkarken ardımızdan gelenleri vurdu. Çığlıklar ve kırmızı gökyüzü beş dakika sonra yerini sessiz ve sisli bir havaya bıraktı. Yavaşca kızı mağaradaki uyku tulumumun üzerine bıraktım. Hemen ardından da Rafet geldi. Kızın az ilerisindeki taşın üzerine oturdum. Rafet de hemen mağaranın girişindeki tümseğin üzerine çömeldi ve Tüfeğinin dürbünüyle ormanı yokladı. O ara benimle konuşuyordu;

- " O şeyler de neydi öyle? " dedi.

- " Bilmiyorum. Sanırım bir tür ayinin içine daldım. Lanet olsun o gölgenin sen olduğunu düşünmüştüm, bu yüzden takip ettim. " dedim.

- " Peki ya kız? " diye devam etti Rafet.

- " Sanırım kurbanlarıydı. Çok korkmuştu. Onu orda öylece bırakamazdım Raf. " dedim.

- " Eğer bu bir ayinse, ve sen kurbanı kaçırdıysan bizi bulana dek durmayacaklardır. Mümkün olduğu kadar dışarıya çıkmamaya çalış. " dedi ve tümseğin üzerinden fırlayıp hızla patikadan aşağıya indi, gözden kayboldu. Bende mağaranın girişini, gri kamoflaj beziyle kapattım ve kızın çaprazındaki uyku tulumuna girdim ve uykuya daldım.

Ölüm ve Ötesi : 2043 (#Wattys2015)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin