Kubilay Ustabaş:
Kızın bağırışlarıyla gece yarısı uyandım.
- " Heeeey!!! Dışardan sesler geliyor! " dedi.
Ayağa kalktım ve uyku tulumumun baş ucundan Dürbünlü tüfeğimi aldım. Mağaranın girişindeki gri kamoflaj bezini araladım ve dışarıyı gözledim. Hava kıpkırmızıydı. Gri kamoflaj bezini tekrar kapattım ve kızın yanına geldim.
- " Evet şimdi... Sanırım o şeyler tekrar hortladı. Bak seninle iyi geçinmemiz lazım ...? "
- " Spektra. "
- " Peki, Spektra. Birbirimize yardım etmezsek muhtemelen ölür veya kayboluruz. " dedim. Ardından ellerini çözecektim ki Spektra elini iki bacağının arasına uzattı ve giydiği botların arasından ufak bir bıçak çıkarıp iplerini çözdü. Şaşkın bir şekilde ona bakıyordum. Onu baştan aşağıya süzerken sol üst kolundaki ufak kaplan dövmesini farkettim. Altında kalın harflerle R.E.P.K.O.N. yazıyordu. Sanırım bu bir tür örgüt veya kuruluştu. Hiç soru sormadım ve belimden magnum revolver (6 patlar) ı ona uzattım. Silahı benden aldı ve ayağa kalktı. Beş dakika kadar mağarada bekledik ve ardından dışarıya çıktık ve patika yoldan, yamaçtan aşağıya indik. Gölgelerden kaçarken kullandığımız toprak yoldan geri döndük. Yol sürekli değişiyordu. Adeta bir yap boz parçası gibi bizi çıkardığı yer değişiyordu. Spektra bana
- " O gölgeleri bu ormanın içinde öldürmenin bir yolu yok. Eğer onlardan birini görürsen ateş etme. " dedi. Başımla onayladım ve toprak yoldan yürümeye devam ettik. Gökyüzü 10-15 metre yürüdükten sonra normale döndü. Spektra ile yürürken biraz sohbet ettik.
- " Şu kolundaki dövme, nedir o? R.E.P.K.O.N. olandan bahsediyorum "
- " Hiç... Sadece küçükken oynadığım bir oyundaki karakter grubuydu. "
- " O gölgelere nasıl yakalandın? Ormanda ne işin vardı? "
- " Derepazarına paralel giden oto yol burdan dahada riskliydi. İblislerle yüzleşmek yerine Gölgelerle yüzleşmeyi tercih ettim. "
Kısa bir süre sonra kulübe göründü. Kulübeye yaklaşınca ikimizde silahlarımızla nişan alır vaziyette kulübeye yaklaştık. Spektraya dikkatli olmasını söyledikden sonra basamaklardan yukarıya çıktık. Kapı kırılmış, onu arkasından bloklayan sandalye ise parçalanmıştı. Tam karşımdaki duvara saplanmış bir asker bıçağı gördüm. Spektra o sırada dışarı çıkıp kulübenin arka tarafına gitti. Öncekinden daha dar bir toprak yol güney doğuya gidiyordu. Spektra tek dizinin üzerine çöktü, sol elini yerdeki sürüklenme izlerine dokundurdu ve ordan bir tutam toprak alıp kokladı. Bende kulübedeki asker bıçağını alıp belime taktım ve Spektranın yanına gittim.
- " Bu da ne? "
- " Burdan iki kişi sürüklenmiş, kısa süre önce. Gökyüzünün normale döndüğü sularda. İzler çok taze. "
- " Yeni kurbanlar mı yani? " dedim ve içimden değişik hisler geçti. O izlerden birinin Rafet olmamasını umuyordum. İkinci iz hakkında bir fikrim yoktu. Vakit kaybetmeden Spektra ayağa kalktı ve güney doğuya giden toprak yolu takip ettik...
* YAKLAŞIK YARIM SAAT SONRA *
Yol bitmişti, önümüzde sığ bir ormanlık vardı. Karşıdaki tepelere doğru yavaş yavaş ilerliyorduk. Sandalyede oturan gölge sürekli gözümün önünde canlanıp duruyordu. Bir anda silahımı sağ tarafa çevirip nişan aldım. Spektra bana bakıp " Sorun ne? " diye sordu. Etraf boştu. Nişan aldığım yerde hiçkimse yoktu. Kafamı hiçbirşey manâsında salladım ve yola devam ettik. Öndeki tepelere yanaştık, iki tepe arasından ufak bir nehir yolu geçiyordu. Etrafı kolaçan ettik. Spektra yere çömeldi, etrafı inceledi. İzler doğruca nehir yoluna paralel gidiyordu. Ayağa kalktı ve " Bu taraftan " dedi, bende hiç tereddütsüz devam ettim. Tepelerin arası sığ taşlık ve bayağı engebeli bir araziydi. Dik yamaç bir yere geldik. Böylesine ağır coğrafi şartları olan bir yerde ilerlemek çok zor ve yorucuydu. Hiç durmadan yolumuza devam ettik. Birkaç dakika sonra önümüze dik bir kaya duvar çıktı. Ordan yukarıya tırmanmaktan başka seçeneğimiz yoktu. Yavaşca Spektranın yanına gittim ve onu yukarıya çıkarıp ardından bana yardım etmesini söyledim. O da başıyla onaylayıp beraber kayanın dibine geldik. Yere çömeldim. Spektra dikkatli bir şekilde iki ayağıyla benim omuzlarıma çıktı. Kayadan yavaşca destek alarak ayağa kalktım. Ardından Spektra ellerini kayanın üst yüzeyine yerleştirdi ve kendini yukarıya çekti. Kendisi yukarıya çıktıktan sonra elini aşağıya sarkıtıp bana destek verdi. Elini yakaladım ve kendimi biraz yukarıya çektim, diğer elimle ise kayanın üst kısmını yakaladım. Destek alarak yukarıya ittirdim kendimi. Spektra bana yardım ederek beni kayanın üzerine çekti. Derin derin nefes aldıkdan sonra yola devam ettik. İzler bizi bir mağaranın girişine getirdi. Birden mağaranın girişinde bir hareketlilik gördük. Spektrayı sırtından yakaladığım gibi oval bir kayanın arkasına çektim. Mağaranın girişindeki Yabanilerden biri bizim olduğumuz yöne doğru hareketlenecekti ki aralarından biri onu içeri çağırdı. Spektra tam göğsüme yaslanmıştı. Mağarayı göz ucuyla görüyordum. Spektra bana;
- " Ne görüyorsun? "
- " Girişte tek yabani var, içeriden yansıyan ateşi görebiliyorum. Sanırım burası onların ini olmalı. "
- " İzler doğrudan o yöne gidiyordu, içeriye gidecek miyiz? "
Evet manâsında başımı salladım. Belimden bıçağımı çektim, kolumu gerdim ve tam yabaniye fırlatacaktım ki Spektra bana pssstladı. Elini uzattı, benden bıçağı istedi. Ona baktım, kolumu indirdim ve bıçağı Spektra'ya verdim. Spektra bıçağı aldıkdan sonra eğilmiş bir vaziyette yabaniye 2 metre kadar yaklaştı. Kolunu gerdi ve bıçağı yabaniye doğru fırlattı. Bıçak tam da yabaninin boğazının yumuşak kısmına saplandı. Birden gözlerini açtı. Acı ve kanlar içinde kendini yere bıraktı. Çeşmeden boşalırcasına kan akıyordu. Yabaninin kanı tümsekten aşağıya, saklandığım kayanın yanına kadar akmıştı ve kurumuş olan nehir yatağını takip ediyordu. Tekrar Spektra'ya baktım. Bana elini kaldırıp takip etmemi işaret etti. Ayağa kalktım ve tüfeğimin mekanizmasını çekerek ağzına mermi aldık, işaret parmağımı tetiğin üzerine attım. Nişan alır bir vaziyette yavaşca içeriye girdik. 20 adım kadar böyle devam ettik. Ardından ateşin etrafına toplanan yabanilere baktık. İkisi oturmuş Kara lisanda birşey konuşuyor, diğeri ise tahta bir kapının dibine çökmüş uyuyordu. Odacığın girişine mevzilendik. Adam paylaşımını yaptık. Spektra soldakinin, ben ise sağdakinin baş kısmına nişan almıştım. Son kez birbirimize baktık ve tetiklere asıldık.
* TAAK!! " 2X
Yabaniler doğrudan yanan ateşin üzerine düştü ve yanmaya başladılar. Silahın sesinden ürken yabani yaslandığı kapıdan ayağa kalktı. Spektra silahını ona çevirdi ve göğsüne nişan aldı. Silahı üç el ateşledi.
* TAAK! TAAK! TAAK! "
Yabani yavaşca öne doğru, dizlerinin üzerine çöktü ve kendini yere bıraktı. Bulunduğumuz duvar dibinden çıktık. Ateşin etrafını kolaçan ettik. Yanık et kokusu berbattı. Spektra burnunu bir eliyle tıkamış beni izliyordu. Birden tahta kapının ordan sesler geldi. Spektra, burnunu tıkamış bir vaziyette kapıya nişan aldı. Ben ise kapıyı yavaşca açıp içeriye baktım. Tanrım içeride iki kişi dizlerinin üzerine çökmüş, eli ve ayakları arkadan bağlanmış, ağzı ve gözlerine siyah bandaj çekilmiş vaziyette bekliyordu. Silahlarımızı indirip onların yanına gittik. Soldaki bana tanıdık gelmişti. Üzerinde Texaskoroz timine ait bir subay üniforması vardı. Rütbesi ise yüzbaşı veya binbaşıydı. Tam hatırlamıyordum. Göz bandajını ve ağzındaki bezi çıkardıktan sonra şaşkın bir şekilde ona baktım. Tanrım bu Kerem Kandemir'di...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm ve Ötesi : 2043 (#Wattys2015)
Ciencia FicciónSoru ve Cevaplarınız için ask.fm/RafetcanSaat m.facebook.com/rafetcansaat Kitapta geçen olaylar, kurumlar, askeri birlikler vb şeyler tamamen hayal ürünüdür. Herşey bittikten 25 yıl sonra... Dünya küresel ısınmanın, açlığın, dehşetin, kıyametin ve t...