✦
Minho için o sabah kapının inatla çalınması ile başladı. İki büklüm uyuya kaldığı rahatsız koltukta sanki evinin kapısı kırılmak üzere değilmiş gibi uzun uzun gerindi. Midesi bulanıyordu. Dün gece aç karna birayı fazla kaçırmıştı. Kapı çalmaya devam ederken oflayarak yerinden kalktı. Koltuğun dibindeki yarısı dolu bira şişesini devirip birazının parkeye dökülmesine sebep olurken inatla çalan kapı yüzünden öfkelenmeye başladı. Sabahın köründe bir sınava tâbi tutuluyormuş gibi hissetti ve Lee Minho sınanmaktan nefret ederdi.
"Patlama, patlama!" diye bağırdıktan sonra dün gece Jisung ve Changbin'in yerken yerlere saçtıkları cips kırıntıları ayaklarının altına yapışarak kutu kadar bekar evinde kolaylıkla kapıya ulaştı.
Ayaklarının altındaki cipsleri eliyle iğrenerek temizlemeye çalışırken kapıyı araladı.Elinde hediye paketli bir saksı ile görmeye alışık olduğu çiçekçiyi gördü kapıda. Gözlerini devirirken "Bana çiçek falan getirmeyin demedim mi ben?" diye mırıldandı ters bir sesle.
Çiçekçi bildiğini okudu. Bir gün dayak yiyeceği kesindi ve her sabah tek dileği o günün bulunduğu gün olmamasıydı.
"Parası peşin ödendi efendim. Elinize ulaştırmak zorundayım.""Ver." diyerek çekti elinden saksıyı Minho ve artık ezbere bildiği yerlere imzasını atarak çiçekçiyi gönderdi. Kapıyı yüzüne kapatırken gram çekinmedi. Kibarlık dönemlerini çoktan geçmişlerdi. Bir aydır devamlı olarak kapısını çalarak Minho'nun tahammül sınırlarını zorluyordu.
"Sikeceğim seni Seungmin." diye bağırırken başında bir sancı hissetti. Chan'ın lafını dinlemeyip içmeye devam ettiği için pişman olmuştu çoktan. Elindeki saksıyı fırlatıp atmak, uykusuna kaldığı yerden devam etmeye çalışmak istedi ama ev zaten yeterince pisti. Seungmin gelip temizlemeyeceğine göre kendi kendisine iş çıkartmış olacaktı.
Kucağında saksıyla odayı inceledi. Zaten küçük olan evinin çiçekçiden farkının olmadığını görünce asabı bozuldu. Çiçekleri severdi de eski sevgilisinin uyardığı halde ısrarla gönderdiği çiçekleri sevemiyordu bir türlü. Saksının boyutlarını kafasında ölçerek odaya sığdırıp sığdıramayacağına baktı. Sonunda sığmayacağına karar verip lanetler okuyarak kırıntıların üzerinden geçip koltuğa oturdu. Saksının etrafındaki tülü dün sabah gelen saksının üstündekini kestikten sonra koltuğun yanındaki sehpaya bıraktığı makas ile kesti. Karşısına çıkan mavi küçük çiçeklerle burnundan uzun uzun soluklar verdi. Bu çiçekleri biliyordu. Minho'nun annesinin evinin önünde bunlardan sürüyle dikiliydi. Seungmin, onun için bu çiçeklerin ne kadar anlamlı olduğunu bilirdi. Bilerek Minho'nun yumuşak karnına oynaması can sıkıcıydı.
Saksıyı kucaklayarak balkonun kapısını açtı. İki adımlık balkonunda sırf evine sığdıramadığı çiçekleri koymak için duvara montelettirdiği rafa uzanıp saksıyı oraya bıraktı. Nisan ayıydı belki ama gündüz vakti soğuk hava kollarına çarpıp üşütünce öfkeyle girdi eve.
İlk iş koltuğun üzerindeki battaniyeyi çekiştirdi. Bulmaya çalıştığı cep telefonu yere yüz üstü çakılınca "Amına koyduğumun.." diye hiddetle bağırdı. Her şey üzerine üzerine gelirken eğilip yere dökülen biranın üzerine düşen telefonunu aldı. Üstünden bir çırpıda çıkardığı tişörtüyle telefonunu kurulayıp sonra da yerdeki bira birikintisinin üzerine attı. Koltuğa yerleşirken baş ağrısı gittikçe şiddetlenmişti ve yetmezmiş gibi karnından yükselen gurultular tüm evi inletiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unutmabeni | 2min
FanfictionMinho'nun evi eski sevgilisinden gelen çiçeklerle dolup taşıyordu.