8

867 138 70
                                    

✦

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Acelesi olmadığını haddinden fazla ağır adımlarıyla belli ederken arkasında oluşturduğu insan trafiğinden bir araba küfür yiyordu. Sabahın ilk saatleri, herkes sıcak yatağından kalkıp işe gidiyor olmanın haklı öfkesiyle iki kişinin ancak sığacağı kaldırımda yürümeye çalışırken yavaş yürüyenlere bile tahammülleri yoktu. Sabah soğuğu da sinirlerin iyice bozulmasını körüklediğinde Minho'nun omzundan itilmesi çok da beklenmedik bir sonuç değildi.

"Yürüsene be kardeşim!"

Minho omzuna bilinçli olarak sertçe vurup söylenerek yanından geçen adamı yine haddinden fazla bir sakinlikle karşıladı. Aslında sakin olduğundan değil, tepki verecek yürüyecek gücü olmadığındandı ama sonuçta sessiz kalmıştı işte. Ne fark eder?

Etrafı incelerken buranın da Seul kadar çirkin ve huzursuz olduğunu düşünmeye başladı. Daha önce de gelmişti ama bu kadar çirkin gelmemişti ona. Hoş, annesi buraya taşındığından beri onu ziyarete hiç bu kadar çırılçıplak gelmemişti. Seungmin onun hayatına girdiğinden beri onun her zaman, her an yanında olmuştu. Öyleki Minho buraya hiç Seungmin yanında yokken gelmemişti.
Kalbi acı içinde sızlarken dudaklarını birbirine bastırdı. Seungmin'i kaybetmiş olduğu gerçeği hiç dinmek bilmeyen bir acıydı. Gözleri usulca dolarken huysuzca inleyip tek eliyle gözlerini ovaladı.

Adımları bir anda hızlandı. Seungmin'in varlığını unutmak istercesine meşgul etmeye çalıştı aklını. Mesela şeyi hatırlattı kendine, dans salonunun daha geçen ay açıldığını. İleride dükkanın önündeki rafa dizilmiş taze çiçekleri görünce oraya girmeye karar verdi. O dükkana yakınlaşırken içeriden pembe şirin bir tulum içinde orta yaşlı bir hanımefendi çıkıverdi. Beyaz, metal sulama kabını iki eliyle naifçe tutarak bir dizi üzerine eğildi, mor menekşeleri yüzünde hafif bir tebessümle sulamaya başladı. Minho duymuyordu ama kadının sürekli kıpırdayan dudakları, çiçeklerin üzerinde şefkatle gezinen parmaklarını gördüğünde onlarla çocuklarıymış gibi konuştuğuna emin oldu.

Kapının önüne varınca durdu. Kadıncağız sokakta ilerleyen kalabalığın içinde kapının önünde duran herkesin müşteri olacağını düşünmediğinden dönüp onunla ilgilenmedi. Minho bir adım atmalıydı. Fakat kadın o kadar kibar birine benziyordu ki ne söyleyeceğini düşünmek için bir süre beklemeye mecbur hissetti. Sonunda kadına doğru iyice yaklaştı.
"Günaydın hanımefendi." diyerek selamladı.

Çiçekçi kadın bu kaba insanlarla dolu şehirde sabahın ilk müşterisinin kibarlığına mest olarak genişçe tebessüm etti ve neşeli bir sesle "Günaydınlar." diyerek karşılık verdi.

"Çiçek mi bakacaktınız?"

Minho başını raftaki çiçeklerden kadına çevirdi. "Evet." Elini alnına atıp kaşırken "Çok büyük bir şey istemiyorum ama yeni açılan bir mekana hediye olacak kadar da ağır olsun istiyorum."

unutmabeni | 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin