✦
Saat gece yarısı bilmem kaç, Seungmin'in pansuman yapılmasına izin vermediği dağılmış, kurumuş kan kaplı yüzü Minho'nun göğsüne yaslı vaziyetteydi. Uyku ikisine de zehir zıkkımdı. Koltuk her kıpırdanışlarında feryat figan ediyorken Minho elini Seungmin'in saçlarından hiç çekmedi. Parmaklarının arasından naifçe süzülen saçlarını sevdi, arada aşka gelip hırçınca yahutta suçlulukla uzun uzun öptü. Kimi zaman suçluluk iyiden iyiye boğazına sarıldı. O vakit dişlerini sıktı, sessizce gözyaşı döktü. Gizlendiği sandığı her an Seungmin başını kaldırmaya gerek duymadan anladı onun ağladığını. Küçük bir çocuk gibi daha sıkı sarıldı büyüğüne.Konuşmadılar. Konuşmaya gerek olmadığından değil de cümlelerini toparlayamadıklarından birbirlerine zaman tanıdılar. Sadece iç çektiler, sessizce ağladılar, her gözyaşı döktüklerinde bütün olma yolunda daha sıkı sarıldılar.
Derken Seungmin'in hırpalanmış vücudu uykusuzluğa daha fazla dayanamadı, yorgunluktan uyuyakaldı. Yerinden kalkıp üzerlerine bir battaniye almak için harekete geçen Minho belindeki sıkı tutuş yüzünden hareket edemedi. En sonunda güç bela, sandalyenin sırtında duran koltuk şalını parmak uçlarıyla çekiştirdi. Çabası boşa, şal ona eziyet etmek ister gibi yere düşünce sinirlenecek oldu ama gözleri kucağında uyuyan küçüğüne dönünce onun uykusunu bölmemek için of bile demeden tekrar yere uzandı ve bu sefer kısa bir sürede hızlıca aldı. Seungmin'in üzerini iyice örtecek şekilde üzerlerine serdiği şalın ardından başının arkasındaki yastığı düzeltti. Parmakları kaldığı yerden Seungmin'in saçlarının arasında gezinmeye devam ederken içinin biraz olsun rahatladığını hissetti.Geldi, dedi kendi kendine. Evini, ailesini, tüm geçmiş hayatını bırakıp bana geldi. Korkunç bir şekilde iyi hissetti. Beraberinde can yakıcı bir suçluluk da çörekleniverdi tabii ama Minho içinde bir yerlerde iyi hissetmiş olduğu gerçeğini kabul edemedi. Bunu mu istemişti cidden? Seungmin kimsesiz kaldığında mı mutlu olacaklardı? Çok adice geliyordu kulağa. Yanaklarının içini ısırmaya başladı. Kabul etmesi gerekiyordu, o 'yüksek ruhlu varlıklar' arasında olamayacak kadar münakaşa içindeydi şeytanlarıyla. Şimdi durup kendini suçlamanın, yirmi küsür yıllık zihniyetini yargılamanın zamanı değildi.
İçinden çıkamayacağı düşüncelere dalmak üzere düşünce kazanına tırmandı, kendi isteğiyle içine atladı. Devamında uyku denen zaman hırsızı onu paçalarından çekiştirerek kazandan çıkarttı. Parmakları sevdiği oğlanın saçlarında asılı kalırken beklemediği bir an da uykuya daldı.
Güneş gökyüzünde tekrar belirip odanın içindeki bunaltıcı sıcaktan nefes alınamaz hale geldiklerinde ilk önce Seungmin uyandı. Yüzüne vuran güneş yüzünden terlemiş alnını sildi. Daha sonra hafifçe doğruldu. Minho'nun uykudan ayrılamayan bedeni üzerinden kalkan yükle tatlı tatlı mırıldandı, nihayet güneşten kaçmasını engelleyen tek etken de kaybolmuşken koltuğun kolunun gölgesine sığındı refleks olarak. Yüzüne düşen saçlarını Seungmin eliyle geriye itti. Karşılığında tatlı bir mırıltı daha kazandı. Vücudunda hissettiği tüm acıya, kulağında hâlâ çınlayan seslere, henüz etkisinden çıkamadığı onca kâbusa rağmen gülümsedi. Minho'yu en son ne zaman kendisinin yanında böyle savunmasız ve sevimli haliyle görmüştü hatırlamıyordu bile. Nefessiz kalınca aralanan dudaklarıyla ortaya çıkan tavşan dişlerini görünce daha da bi keyiflendi. Yarılmış dudağı gerilmekten sebep kanarken gülmeye devam etti. Belki çok aptalcaydı, kendini durdurabilirdi ama buna ihtiyacı olduğunu hissetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unutmabeni | 2min
FanfictionMinho'nun evi eski sevgilisinden gelen çiçeklerle dolup taşıyordu.