✦
Günden güne zayıflamış, bir deri bir kemik bedeninin halının üzerinde sızılar içinde uyandığı o günün ardından tam 2 hafta sonrasıydı. Minho yatağının üzerindeki aralık bavula dolaptaki eşyalarının birazını geri koyarken bir kısmının kalmasına karar vermişti. Geçen sürede annesi onun yanında olmak için elinden geleni yapmış, geçmişteki hataları için defalarca özür dileyip kendisine bir şans vermesi için ona sessiz bir teklifte bulunmuştu. Minho bu teklifi kabul ettiğini dolabın bir kısmını dolu bırakıp ara sıra çatkapı geleceğini ima ederek belli ediyordu.
Bayan Lee elinde yıkanmış, ütülenmiş iki pantolonla odaya girdiğinde yüzündeki keyifsizlik apaçık ortadaydı. Elindekileri oğluna uzatırken keyifsizliğini bir köşeye atıp gitme diyecek oldu ama sonra gözleri dolapta kalanlarda gezindi. Minho annesinin verdiği pantolonları da ekleyip bavulunun fermuarını kapatırken Bayan Lee'nin kalbi heyecanla çırpındı. Oğlunun sonunda kendisine bir zeytin dalı uzattığını anladı, boş sözler edip canını sıkmaktan vazgeçti. Burada mutlu olmadığını görüyordu. Onu zorla burada tutup daha fazla eziyet etmeyecekti oğluna.
Bavulunu yere dik vaziyette koyan oğlan annesinin büzülmüş dudaklarına döndü. İçi burkuldu. Onu ağlayacak halde görmeyi hiç sevmediğini fark etti. Yaşanan onca şeye rağmen cezasını çekiyor diyemedi. Kızmadı aslında kendine. Başkasının acısıyla mutlu olacak kadar alçak biri olmak zaten olmak istedikleri arasında yoktu ancak üzerinde, emin olduklarını anlık bile olsa tekrar düşündürecek kadar etkisi olması kendine kırılmasına sebep oldu. Hep terk edilip hep affeden olmak canını yakıyordu. Affetmek istemiyordu. Affetmek olgusuna karşı büyük bir nefret besliyordu.
Kırılıyordu kendisine. Kırılıyordu çünkü onun affediciliği hep zarar görmesine sebep oluyordu. Nasıl olsa Minho affeder. İnsanlar böyle düşünüyordu. Onlara kendisini üzecek gücü yine kendisi veriyordu.
Affetmek büyüklüşmüş. Minho içinden koca bir kahkaha attı. Çukurun en dibindeyken büyük olmanın bir önemi olduğunu mu sanıyorlardı?
Her şeye, tüm o yüreğine yaralar açan kırgınlıklara rağmen ana kucağı özlemi bir başka geliyordu yine de. Bayan Lee kollarını iki yana açınca unuttu o sarılmak için gözyaşı döktüğü geceleri, annesinin onu kimsesiz bıraktığı zamanları. Çukurun en derininde büyüklük tasladı. İki büyük adımda annesinin kollarının arasına kavuştu. İçinde bitmiyordu onunla savaşı, canı çıkana kadar da bitemeyecekti muhtemelen. Savaşına son veremiyordu evet ama kendine itiraf etmekte zorlansa bile her hatasını affedecek kadar delice seviyordu aslında onu. Bugün buradaysa, annesinin kollarının arasındaysa bunun tek sebebi onu hala seviyor oluşuydu.
Dakikalar süren o uzun, saniyeler içinde onlarca duygusal geçişin sebebi olan sarılmaları bittiğinde Minho kendini daha güçlü hissetti. Ağlama isteğiyle kıvranan bedenine söz geçirebilmişti. Ve daha önemlisi şu dünyada sırtını yaslayabileceği en az bir kişi olduğunu içtenlikle hissetmişti. Onca zamandır hıçkırıklarını tutan annesi ayrıldıklarında nefessizlikten kızarmış suratıyla buna daha fazla devam edemeyerek gözyaşlarını salıverdiğinde yüreği iyiden iyiye ağırlaştı. Arkasında birini bırakma hissinden hoşlanmıyordu. Sırtına kambur olan hiçbir histen hoşlanmıyordu gerçi ama yapısı gereği sürekli bir şeylerin sorumluluğunu yüklenmiş buluyordu kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
unutmabeni | 2min
Fiksi PenggemarMinho'nun evi eski sevgilisinden gelen çiçeklerle dolup taşıyordu.