12

747 121 22
                                    

✦

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Nemlenmiş yastık kılıfının üstünden fırlar gibi başını kaldırdığında henüz sabahın en erken saatleriydi. Bir köşesini aralık kalan perdeden sokak lambalarının hâlâ açık olduğunu gördü. Kan ter içinde kalmış boynuna avucuyla masaj yaparken biraz önce uyandığı kabusu unutmuştu bile. Ama biliyordu, rüyasında hissettiği o korkunç hisleri, kalbinde oluşan o korkunç baskıyı uzunca bir süre üzerinden atamayacaktı.

Kendisini yatağa bırakıp bir süre sessizce odasını seyretti. Aralık dudaklarının arasından verdiği nefesi kontrol etmeye çalıştı. Sonunda vazgeçti. Kontrol etmeye çalışırken her zamanki düzenini şaşırdığı nefesleri yüzünden bir an boğulduğunu düşündü ama bir süre sonra düzeldiğini fark etti, panik halinden sıyrıldı.

Yatağından kalkıp yorganı üstüne kapatmakla yetindi. Ev terliklerini ayaklarına geçirip banyoya doğru adımladı. Normalde olsa suyu tasarruflu kullanmaya gayret ederdi ama üzerindeki kötü hisleri atmak için bu sefer uzun uzun kaldı sıcak suyun altında. Gözleri banyosunu bitirene kadar bir türlü kaldırmaya elinin gitmediği şampuandaydı. Kendisininkinin hemen yanında, yarı yarıya dolu. Suyu kapattıktan sonra sıcaklığı gidene kadar kabinde oturmayı istiyordu aslında. Sanki camdan kapakları kapalı duşakabinin içinde yok oluyordu bu dünyadan, gizliyordu onu. Ama öyle olmadı. Suyu kapattığı gibi dış kapının zilinin çalınış sesi doldu kulağına. Askılıktan çıkardığı bornozunu giyinip kuşağını bağlarken terliklerini ayağına geçirip çıktı banyodan.

Kapıya doğru ilerlerken bir yandan da "Kim o?" diye soruyordu. Aldığı cevap birkaç yüksek sesli küfür olduğunda ses tonu bir yana küfürlerin yaratıcılığından anladı gelenin kim olduğunu. Kapıyı açıp yana kaydığında Jisung'un sırıtan suratı ile yüz yüze geldi.

"Ulan ibne, sabah azgınlığın da olmasa sesin soluğun çıkmayacak. İnsan bi kapımızı çalar, geldim der."

Minho gözlerini devirip elini kapıdan çekti. Mutfağa doğru yürürken Jisung'un içeri girdiğini belli eden hışırtılar ve ardından kapının kapanma sesi duyuldu.

"Kahve ister misin?" diye sordu mutfaktan. Tahminen salondaki koltuğa yayılmakla meşgul olan Jisung ise "Olur." demekle yetindi. Çok uzun sürmedi, Minho elinde iki fincan ile salona girdi. Jisung umursamazca sayfalarını kırıştırdığı dergiden başını kaldırdı, tek bir cümlesini bile okumadığı dergiyi sehpaya fırlattı.

"Hayvan." diye fısıldadı bornozunu düzelterek koltuğa oturmakla uğraşan. Jisung tam da beklendiği gibi onu götüne bile takmadı.

"Ne zaman geldin?"

"Dün akşam."

Jisung koltukta geriye yaslanıp sessizce Minho'yu seyretmeye başladı. Onun böylesi çökmesine dayanamıyordu. Çünkü Minho güçlüydü, hep öyle olmuştu. Bu hali ona çok yabancı, garip geliyordu. Gülse ne çıkardı sanki? Minho'ydu o. Jisung'un gözünde o kusursuz, örnek alınası birisiydi. Ona gülmek yakışırdı.

unutmabeni | 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin