37 (Ozan'dan)

7.9K 708 172
                                    

*bölum Ozan'dan. Iyi okumalar

Birkaç eşyamı almak için eve gelmiştim. Annemlerin yanına haftasonu sürekli gelsem bile artık farklı bir evim olduğu fikrine alışmışlardı. Onlara bu fikri alıştırmak oldukça zor olmuştu. Başta ayrılmamı kabul etmeseler bile, Turunç'un yalnızlığını öne sürünce izin vermek zorunda kalmışlardı. Yalnız olan bendim. Turunç gidecek diye hissettiğim duygu tamamen yalnızlıktı. Neyse ki bu duyguyu kolayca rafa kaldırmıştık. İstediğim kıyafetleri ve kol saatimi alıp odadan çıktım. İçeri geçerken, gördüğüm bedenle kala kalmıştım. Nilay koltuğa oturmuş, elindeki tatlıyı gülümseyerek anneme uzatıyordu. Anında gerilirken, elimdekileri sıkıp kaşlarımı çattım.

Sorgular sesle "Nilay?" dediğimde, ayaklanıp "Hoşgeldin Ozan." diyerek yanıma geldi. Normalde annem varken göstermemeye özen gösterdiği yakınlığı aşarak yanağımı öpünce hızla geri çekildim.

Sessizce "Burda ne işin var?" diye sorduğumda sorumu görmezden geldi.

Annemlere ayrıldığımızı söylemiştim ve annemin aksine babamın tepkisi sert olmuştu. Bir kızla gönül eğlendirip, onu yarı yolda bıraktığım için azarlanmaktan içim dışıma çıkmıştı. Haftalardır bunun için trip yiyordum. Annem bana her zamanki gibi saygı duyduğundan, babamın tepkisi koymuyordu. Nilay konusunu birkaç gündür aşmıştık ve şimdi gelmesi iyi olmamıştı. Babam birazdan gelir, onu evde görürse benim için çabaladığını düşünüp üzülerek yine bana çatardı. Bilmediği şey benim de Nilay için çabaladığımdı. Geçen hafta Turunç'un söylediği şeyden sonra ailesiyle iletişime geçmiştim. Onlar da Nilay'ın son zamanlarda iyi görünmediğini söylemişlerdi. Daha çok ablasıyla konuşmuştum. Ayrıldığımızı bilmiyorlardı. Söyledikten sonra bana kızıp, yüzsüz gibi aramamla ilgili naralar atmışlardı. Onlara Nilay'ın tekrar intihar edebileceği ve psikolojisiyle ilgili yaptığım konuşmalar hakaretlerle son bulmuştu. Yediğim hakaretler boyumh aşınca, çabalamayı kesmiştim. Keşke Nilay'da kesseydi. Ayrılırken bu sefer kabullendi diye düşünmüştüm. Ne olduysa, eski haline dönmüştü.

Annem mahcupca "Nilay kızım, bizi ziyarete gelmiş." dediğinde, derin bir nefes aldım. Annemin onu içeri almak zorunda kaldığını anlıyordum. Birini kapıdan çevirecek bir kadın değildi.

"Anne ben çıkıyorum. Eşyaları aldım."

Nilay'ın düşen yüzünü gorsem bile umursamamaya çalıştım. Bu çok zordu. Onun için üzülüyordum. Keşke, bu kadar zaman kendimi bu ilişkiye zorlamasaydım. En azından o zaman aileler işe dahil olmazdı.

Annem "Ozan, biraz otur oğlum." derken, sesinde 'terbiyesizlik yapma' iması vardı.

Turunç evde beni bekliyordu. Onunla birlikte neşeli zamanlar geçirmek istiyordum. Bana şirinlik yapsın, ben de karşısında eriyim istiyordum. O zamanı, burada harcayacak olmak koyuyordu. Son zamanlarda keyfim gayet yerindeydi. Bunun devam etmesini dilerdim.

Nilay üzgünce "Sorun değil, ben sizi görmeye geldim" deyince, vicdanım yine bana baskı yaptı.

Annem "Ozan, otur oğlum." diye kendini yineleyerek, öbür ihtimal için bana kızacağını gösterdi.

Nilay ise beni şaşırtarak ikinci kez "Teyzecim lütfen Ozan'ı zorlama. Ben gerçekten sizi görmeye geldim." deyince, annemin kararsız gözlerine baktım.

"İyi bakalım öyle olsun."

Annemin tekrar kalmam için konuşmasına fırsat vermeden evden ayrıldım. Arabama ilerlerken, Nilay'la yaptığı bu saçmalık yüzünden sonradan konuşmayı aklıma not ettim. Hayatlarımızdan tamamen çıkmalıydık. Ailemle görüşmesini istemiyordum. Beni vicdan azabına sokmamalıydı. Sıkılan canımla eve kadar düşük modla arabayı sürdüm. Eve çıkarken de keyifsiz ifadem yüzümden gitmedi. Kapıyı çalıp, bekledim. Turunç kapıyı açıp gülümseyince modum kendiliginden yükseldi. Bunu nasıl yapıyordu bilmiyorum. Sadece karşımda gülümsüyordu ve ben rahatlamış hissediyordum. Bozuk olan keyfim bile yerine gelmişti.

Kapıdan çekilip "Aldın mı eşyaları?" dedi.

Elimdeki poşeti kaldırınca uzanıp aldı. Ben içeri geçerken o da poşeti inceliyordu. Saatimi çıkarıp kendi bileğime taktı. Getirdiğim gömlek onun içindi. Takım elbiseyle bir etkinliğe katılması gerektiğini söylemişti. Benden çok küçük olduğundan, ona lise mezumiyet gömleğimi getirmiştim. Bu küçük olma detayı, hoşuma gidiyordu. Ne zaman kollarım arasına alsam, onu tamamen sarabiliyordum.

"Ceket büyük gelebilir. Sana yenisini alalım dedim ama-"

Sözümü keserek "Gerek yok." dedi. Elini sallarken "Zaten bir kez giyeceğim. Yeni veteriner kliniğinin açılışı için dedi Cihan. Ben niye gidiyorum anlamadım." diye devam etti.

Detayları bana şimdi anlatıyordu. Üstümdeki montu çıkarırken tek kaşımı kaldırdım. Cihan bana yeni bir yer açacaklarını söylemişti. Hatta belediye stajını bırakıp, direkt orda çalışmamı istemişti. Reddetmiştim ve sanırım Cihan oraya birini bulamadığı için Turunç'u yamayacaktı. Kendisi şu an çalıştığı yerden ayrılamayacak kadar bağlılık kompleksine sahip biriydi. Yeni yere adapte olamazdı. Turunç buna sevinir miydi bilmiyorum. Cihan'ın söylemesi daha iyi olacağından bundan bahsetmedim. Gerçi bu kadar kısa süre çalışan birine mekan emanet edilmemeliydi. Yine de Turunç artık tek başına ameliyata girebildiğini söylemişti. Cihan'ın yeni işe baslayan birine gram acıması yoktu. 

Salona ilerlerken, Turunç birden sırtıma atlayınca öne sendeledim. Kollarını boynuma dolayıp, bacaklarını da belime doladı. Ellerim direkt bacaklarına gidip, onu tutarken yaptığı ani hareketi sorguluyordum.

"Ne yapıyorsun oğlum?"

"Oğlum mu? Aşkım diyeceksin Ozan, sana hiç yakıştıramadım."

Bu dediğine gülerken, onu zıplatıp sırtımda rahatça yayılmasını sağladım. Başını omzuma koydugunda kafamı çevirip ona bakmaya çalıştım.

"Aşkım, bu ani hareketin sebebi var mı?"

Ona aşkım demek hiç garip gelmiyordu. Garip olan da buydu. Onca geçen zamanda da sanki şu an olduğumuz halde gibiydik. Bu tavırlar bana hiç yabancı hissettirmiyordu. Sadece geç kalmışlık vardı.

"Seni özledim."

Dudaklarını omzumdan boynuma doğru ilerletirken, tüylerim diken diken oldu. Teni yumuşacık, dudakları sertti. Bu sert doku beni de sertleştiriyordu. Koltuğa geldiğimde onu sırtımdan atıp, ona doğru döndüm. Dikleşirken, üzerine doğru eğildim. Anında yutkunmuştu. Dizimi bacaklarının arasına koyup, biraz daha eğilirken heyecandan sıklaşan nefeslerine baktım.

"Özledin demek?"

Kafasını sallarken, parmaklarımı çenesine dolayıp kafasına kaldırdım. Turunç bu Dünyadaki en sevimli varlıktı. Ona baktıkça bakasım geliyordu. Tatlılığıyla kendimden geçiyordum. O tatlılığın bana ait olması da çıldırtıcıydı. Bunca zamana kadar hiç olmadığım kadar kontrolsuz hissediyordum. Ona daha fazla dokunmamak, kendimi sınırlamak çok zordu. Hala dayanıyor olma nedenim, onun hakkındaki hislerimdi. Ona olan sevgim, fazla softtu. Onda da bu softluğun baskın olmasını istiyordum. Çünkü cinsel anlamda ona yetemeyeceğimden korkuyordum.

Ben hala bakirdim.

Seviştikten sonra, hayatındaki en kötü seksi ona yaşatabilirdim. Turunç benden soğuyabilirdi. Özellikle hala onun için ilişkide en önem verdiği şeyin seks olduğnu düşünürken, buna cesaret edemezdim. Lanet olası korkağın tekiydim.  Bu kadar düşünceye rağmen, ileri gitmedikce ona dokunurken girdiğim tereddütü atmıştım. Onu bir kere öptükten sonra uzak durmam mümkün olamazdı. Dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Gözlerimiz aynı anda kapandı. Az önceki sert dokuyu, kendi yumuşak dudaklarımda hissederken elimi kafasının arkasına götürüp onu dudaklarıma biraz daha bastırdım. Onu öperken de içim gidiyordu. Onunla ilgili her şeye içim gidiyordu. Ağzıma doğru inlediğinde, sertleşen üyemi görmezden gelmeye çalıştım.  Dudakları yetmeliydi. Kendimi yeterli hissedene kadar.

Bir Yalnızlık Meselesi (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin