*İyi okumalar
Maç bitmiş, Ozan'ların takımı kazanmıştı. Sonuç kimse için sürpriz değildi. Ozan ve takımdan birkaç çocuk mükemmel oynuyordu. Karşı takım ametör ligden kaleci getirip hile yapmaya çalışsa bile fayda etmemişti.
Hararetli hararetli konuşan adamlar arasından sıyrılıp soyunma odasına ilerledim. Maç biter bitmez oraya geçmişlerdi. Ben de su alıp, gelmiştim. Kapıyı açtığımda burnuma gelen iğrenç kokuyla yüzüm buruştu. Bu kadar erkek aynı anda soyununca görsel şölen ve burun felci geçiriyordunuz. Burnumu elimle kapatmamak için zor tutup içeri ilerledim.
Bazıları terli terli yeni kıyafetler giyiniyor, bazıları da duşlara ilerliyordu. Üstünü çıkarıp, poşete tıkan Ozan'ı görünce yanına gittim. Bakışları anında bana döndü ve gülümsedi.
"Tebrikler!"
"Sağol"
Poşeti kenara koyup, ona uzattığım suyu aldı. Kafasına diktikten sonra, birkaç damlanın göğsüne düşmesine izin verdi. O damlaları yalamak istiyordum. Kendimi toparlamak için gözlerimi başka şeye odaklamaya çalıştım. Hemen yanımızda soyunan baklavalı genç, güzel bir odak noktasıydı. Yüzüme sıçrayan suyla irkildim.
"Erkeklere yiyecek gibi bakma. Farkederlerse kötü olur."
Tekrar ona döndüğümde, su şişesini gelişi güzel fırlatıp çantasından temiz kıyafet çıkarmaya başlamıştı.
"Yiyecek gibi bakmıyordum."
En azından ona değil diye içimden geçirdim. Dediğimi duymazlıktan gelip "Ben duşa giriyorum. Dışarda bekle." dedi.
Yerimden kımıldamayınca gözleriyle kapıyı işaret etmişti.
Sitemle "Ne alaka?" dedim.
Yanımıza gelen bir çocuk ona omuz atıp "Harikaydın piç" dediğinde bu sorum da havada kaldı. Ozan ona omuz atan çocuğa dönüp konuşmaya başladı.
"Sen de iyiydin. Antreman mı yapmaya başladın?"
Övdüğü çocuğun onun takımından olmadığını farkettim. Çocuğu süzmeye başlarken hiç çekinmedim. Zayıf, uzun boylu esmer biriydi. Saçları da asker traşı şeklindeydi.
Çocuk olmayan kaslarını gösterip "Yaptık bir şeyler." dediğinde, spor muhabbetine gireceklerini anladım.
Bu yüzden uyarı amaçlı "Duşa girecektin." dedim.
Bu kötü koku içinde fazlasıyla beklemiştim. Ozan bana döndükten sonra kafasını salladı.
"Halil bir ara programını at bana."
"Tamam biraderim."
Çocuk giderken, Ozan tekrar bana döndü.
"Dayak yemeni istemiyorum. Kimseye sulanma."
Az önceki gibi dışarıda bekle demeden duşlara ilerledi. Ben de arkasından orta parmak çıkarıp, öpücük attım. Söve söve seviyordum pisliği.
Etraftaki testestronları umursamadan, onun eşyalarını toparlamaya başladım. Kirlileri, temizleri, ayakkabıları, çantası her şeyini düzenlerken o da çok geçmeden çıkmıştı.
Giyinip geldiği için hem şükredip, hem de küfredebilirdim. Elindeki havluyla saçlarını kurulayıp yanımda durdu. Toparladığım eşyalara göz ucuyla baktıktan sonra, havluyu da dolaba tıktı.
"Sağol kanka."
Bana kanka demesine alışmıştım. Bazen, içim sıkılıyormuş gibi oluyordu ama buna da alışmıştım.
Toparladığım her şeyi eline alınca "Saçların?" dedim.
Sadece havluyla öylesine kurulamıştı.
"Makinem bozuk. Burda benden başka makine getiren de yok."
Gözüm duştan cıkan diğer kişilere kaydı. Hepsi kafasına kapşonlu geçiriyordu. Ozan ise şapkasız ceketini giymişti. Birini sevince 'endişe' promosyon olarak geliyordu.
"Olmaz öyle."
Çantamdan beremi çıkarıp, ona doğru bir adım attım. Öylece bana bakarken bereyi kafasından geçirdim. Saçlarına ve kulaklarına değen parmaklarım titrerken, hızlıca çekildim. Ona yakın olmak istesem bile, kalbim bazen beni zorluyordu. Ellerimi arkamda birleştirip, gözlerimi yine etrafta rastgele gezdirmeye başladım.
"Pembe bere mi?"
Dediği şeyle gözlerim gezintisini onda sonlandırdı. Taktığım bereyi düzeltirken, tek kaşını kaldırmıştı. Giyinenlerden birkaçı da ona dalgayla karışık laf atmıştı.
Az önceki tüm endişememe rağmen "Beğenmediysen çıkar." dedim.
Renklerin cinsiyeti olmazdı. Kars'ta ise her şeyin cinsiyeti vardı.
"Beğendim."
Onunla dalga geçenlerle, o da dalga geçerken onu izlemeye devam ettim. Zaten yıllardır yaptığım tek şey onu izlemekti. Bu bereyi giydiğim bir kış günü, kampüste sıkıştırılmam aklıma geldi. 'İbne' diyenler 'top' diye diye beni taciz etmişlerdi. Şimdi çevreye bakıyordum da, o tiplerden bazıları da burdaydı. Bana ciddi ciddi ibne ve top diyen kimse, onunla bu şekilde dalga geçmedi. Daha çok 'Yakışmış, hatundan mı çaldın?' gibi saçma espriler uçuşuyordu. Sanırım bazı orospu çocuklarının şerefsizliği bana özeldi. Sonunda herkesle vedalaşıp soyunma odasından çıktık.
Ellerimi cebime sokup, Ozan'ın yanında ilerlemeye başladım. Motorum gittiğimiz yönün tersinde olsa bile söylemedim. Nereye gittiğimizi de sormadım. Çünkü, umrumda değildi. Yan yanaydık ve bu yeterliydi. O nereye isterse, gidebilirdik. Arada bir ona dönen gözlerimin farkında değilmiş gibi ilerlerken, iç geçirdim.
Keşke, o da bana baksaydı.
Keşke, o da beni sevseydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Yalnızlık Meselesi (bxb)
RomanceTAMAMLANDI Turunç eğlencesine düşkün, umursamaz biriydi. ya da öyle gözüküyordu. Ozan dürüst, güvenilir ve iyi bir arkadaştı. ya da öyle gözüküyordu.