İki günüm her zamanki temposunda geçmişti, işlerin arasında koşuşturmuş durmuştum. Tek farklılık Sehun'un şoförünün beni sabahları gideceğim yere götürmesi, akşamları da eve geri götürmesiydi. Buna direnmiştim ama en sonunda Jinri de kabul etmem için ısrar edince mecbur Sehun'un sözünü dinlemek zorunda kalmıştım.
Bu sefer alarmımın sesiyle gözlerimi açtığımda vücudumun yataktan çıkmak istemediğini fark ettim. Kemiklerim sızlıyordu resmen, birkaç gündür kendimi fazla yormuşum gibi geliyordu. Yoksa bu, kalp ağrısından mı kaynaklanıyordu? Şu ana dek kendimi hiç bu kadar yorgun hissetmemiştim, ilk defa kendimi halsiz hissediyordum. Korkmadan yatağa girmenin, birilerinin etrafta olmasının verdiği güvenden miydi bilmiyordum.
Lakin uyanmak zorundaydım, işe gitmeliydim. Bu yüzden kendimi zorla yataktan kazıdım ve koridorun sonundaki lavaboya gitmek için ayaklanıp kapalı kapımı açtım.
Kapıyı açmamla korkuyla yerimde zıplamam bir oldu çünkü tam karşımda üstünde sabahlığıyla Sehun duruyordu.
"Burada ne işin var?" Hızla atan kalbimi sakinleştirmek için elimi göğsüme bastırırken hiddetle ona baktım. Sabahın bu saatinde neden kapımın önünde dikiliyordu? "Beni korkuttun!"
"Üzgünüm." dedi yavaşça. "Kapıyı çalamadan sen açtın."
"Neden buradasın?" diye sordum bu sefer. "Üstelik saatten haberin var mı?"
"Var." Bileğini kaldırıp kolundaki saati işaret etti. "Her sabah bu saatlerde kalkıp on dakika içerisinde evden çıktığın için seninle konuşmak için bu saati seçmek zorunda kaldım. Korkuttuysam özür dilerim."
"Önemli değil." dedim biraz rahatsız olmuş şekilde. Benimle ne konuşmak istiyordu da bu saatte kalkacak kadar aklını sıyırmıştı acaba?
"Sözünü tutma zamanı."
"Efendim?" diye sordum düşüncelerimden sıyrılıp Sehun'un suratına bakarak.
"Bir anlaşma yaptık, unuttun mu?" diye sordu gözlerimin içerisine bakarak. "Ben seni insanlarla tanıştıracaktım, sen de bunun karşılığında bir gün boyunca sözümden çıkmayacak, ne dersem yapacaktın."
"Unutmadım." diye cevap verdim yavaşça ama bu kadar çabuk bu günün geleceğini düşünmemiştim.
"Güzel o halde. Bugün işe gitmek yok. Patronlarını arayıp izin iste çünkü bugün seninle yapacak işlerimiz var." Duraksadı. "Aslında yapacak bir sürü işimiz var."
"Ama –" İtiraz edecektim ki Sehun'un ciddi bakışlarıyla göz göze geldim. Sonuçta anlaşmayı kabul eden bendim, sözümden dönemezdim. Bu yüzden itiraz etmekten vazgeçtim ve tamamen kendimi teslim ederek "Peki." dedim.
"Harika." Gülümsedi. "Şimdi yatağa girip uyu, üç saat sonra kahvaltı edeceğiz. Gelip seni uyandırırım."
"Senin uyandırmana –" İtiraz edecektim ki Sehun işaret parmağını kaldırıp burnumun ucuna dokundu.
"A-a, itiraz etmek yok. Anlaşmamızı unutma. Bugün ben ne dersem onu yapacaksın, itiraz etme hakkın yok."
"Tamam." İç geçirdiğimde yeniden gülümsedi ve parmağını çekip gitmeden önce "Yeniden iyi uykular Nari." dedi.
*
Kahvaltı beklediğimden de zorlu geçiyordu. Jinri beş yaşındaki bir çocuğa dönmüştü, Minji ona ne verirse yiyor, onunla durmadan konuşuyor, Minji ne zaman saçlarını okşasa tam bir bebeğe dönüşüyordu. Annemizi kaybettikten sonra yaşadıklarımızı düşünürsek, onunla böylesine ilgilenen birisi uzun zamandır olmamıştı bu yüzden de sevilmeye ihtiyacı olduğunu biliyordum. Ben ona bunu tam anlamıyla veremiyordum bu yüzden kendimi kötü hissediyordum. Hayatımda onunla daima ilgilenecek, onu bir yere götürecek zamanım asla olmuyordu. Oysa şimdi, Minji sürekli onunla ilgileniyor, onu seviyor, güzel elbiseler giydirip parklara ya da kafelere götürüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
u m u t | sehun
FanfictionAnnesinin ölümünün ardından tefecilere borçlanan babası tüm borçlarını bırakıp kaçtığında Nari'nin sırtına taşıyamayacağı kadar büyük bir yük binmişti. Küçük kardeşi Jinri'yi bir yandan büyütmeye çalışırken bir yandan da çeşitli işlerde çalışıyor, b...