"Minji abla sonra dedi ki, geceleri istersem Myeon ile – ah, yani Vivi ile uyuyabilirmişim! Üstelik odama birkaç mobilya bile almayı teklif etti." Jinri ben saçlarını kuruturken mutlulukla konuşurken nazikçe saçlarını havlunun arasından geçirmeye devam ettim.
"Öyle mi dedi?" diye sordum.
"Evet ama ben tabii ki istemediğimi söyledim. Sonuçta burada misafiriz, bize bu kadar çok para harcamaları doğru olmaz." Jinri'den beklediğim tepki bu olduğu için gülümsedim. Aynadan gülümsememi görüp daha da heyecanlandı. O konuşmaya devam ederken içimdeki sıkıntı kendini daha da hissettirmeye başladı.
Bu evde kalmak, her gün Jinri hakkında endişe etmemek, aç kalıp kalmadığını düşünmemek, ona bir şey olacak düşüncesiyle boğuşmuyor olmak evet çok güzeldi ama her akşam gelip Sehun'u, nişanlısı Minji'yi görmek öyle zordu ki, üstelik neler hissettiğimin farkındalığı işleri daha da zorlaştırıyordu. Bazen, keşke Vivi'yi bulmasaydım diye düşünürken buluyordum kendimi çünkü o zaman Sehun'la tanışmazdım. Hayatımın hangi yönde savrulacağını bilmesem bile, üstesinden gelmekle uğraştığım bu ağrıdan kurtulma düşüncesi daha cazip geliyordu.
Kendime karşı olan kızgınlığım daha fazlaydı. Nişanlısı olan, üstelik kızmanın mümkün olamayacağı kadar nazik, içten, iyi kalpli bir nişanlısı olan bir adamdan hoşlanmak bana hangi tanrının cezası olabilirdi? Belki Minji bu kadar nazik olmasa, biraz şirret, korkunç ya da nefsine yenik düşüp kıskanç olsa, belki Sehun ile birbirlerini sevdiklerini bilmesem bu kadar vicdanım sızlıyor olmazdı. O zaman kendimi zaten Minji'nin kötü birisi olduğuna ve ikisinin birbirlerini sevmediklerine ikna edebilirdim. Kim bilir, o zaman vicdanım biraz rahat olabilirdi. Bunu düşünmek bile beni nasıl birisi yapıyordu, gerçi ondan bile emin değildim.
Ulaşmak istediklerim ve ulaşabileceklerim çok net bir şekilde karşımdaydı. Ben, beş parasız, hiçbir albenisi olmayan, sıska, çelimsiz, hayatı boyunca para kazanabilmek için her işte koşturmuş, bir diploması bile olmayan sıradan bir kadındım. Saçlarımda kırıklar, gözaltlarımda torbalar vardı, tırnaklarımı her fırsatta yerdim, tek bildiğim şey, önüme gelen işi yapmaktı. Minji ile yarışmamın mümkünâtı yoktu. O çok zarif ve güzeldi, nasıl oturması gerektiğini, nasıl konuşması gerektiğini biliyordu, saçları adeta ipeğe benziyordu, çok güzel bir vücudu vardı, çok nazikti, yardımseverdi, eski hayatında prenses olmalıydı. Onunla yarışma düşüncesi bile hep saçmaydı hem de ne kadar fesat olduğumun kanıtıydı.
Onunla yarışmam mümkün değildi ve onun benimle yarışmasına gerek bile yoktu. O, Sehun'un nişanlısıydı.
Bu tarz düşüncelerden kurtulmam ve bir an önce bu evden çıkmam lazımdı.
Yoksa tıpkı bir muma benzeyecektim.
"Unni?" Jinri'nin sesiyle düşüncelerimin o derin kıskacından kurtulup kafamı ne zaman eğdiğimi bilmediğim yerden kaldırdım.
"Efendim Jinri-ah?" Jinri, eliyle kapıyı gösterdiğinde, hizmetçilerden birisinin ban baktığını gördüm. Geldiğini bile hatırlamıyordum.
"Buyurun?" diye sordum.
"Efendim, Sehun Bey ve Minji Hanım yemek için sizi bekliyorlar."
"Öyle mi?" Keşke bizsiz yemiş olsalardı. "Jinri, neden gidip yemek yemiyorsun?" Saçlarını havludan kurtardığım anda bana döndü.
"Ya sen unni?"
Yalandan esniyormuş gibi yaptım. "Ben çok yorgunum hem gelmeden önce yemiştim bir şeyler." Pek yalan sayılmazdı, Sehun'un gelmesini beklerken bir şeyler atıştırmıştım. "Biraz uyuyup dinlenmek istiyorum, sabah erken kalkmalıyım, unuttun mu?" Gülümsedim ve yanaklarını kıstırdım. "Lakin sen küçük tavşan, gidip güzelce yemek yemelisin!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
u m u t | sehun
FanfictionAnnesinin ölümünün ardından tefecilere borçlanan babası tüm borçlarını bırakıp kaçtığında Nari'nin sırtına taşıyamayacağı kadar büyük bir yük binmişti. Küçük kardeşi Jinri'yi bir yandan büyütmeye çalışırken bir yandan da çeşitli işlerde çalışıyor, b...