18-Yağmur

5.4K 452 140
                                    

🌪

Gurur, sol tarafında kalan camdan serpiştirmeye başlayan yağmuru fark edince ağız dolusu küfretti. Soğuktan ne kadar nefret ediyorsa, ıslanmaktan da en az onun kadar nefret ediyordu. Krem rengi montunun şapkasını örtüp ellerini ceplerine soktu. Neyse ki Yücel'in dersi onunkinden daha erken bitiyordu da arabanın önünde onu beklemesine gerek kalmayacaktı. Hatta muhtemelen şu an arabasına kurulmuş, klimayı çalıştırmıştı.

Rahat ve sıcak arabaya geçme motivasyonuyla adımlarını hızlandırıp fakülteden çıktı. Öğrenci otoparkının olduğu tarafa ilerlerken kafasını kaldırmıyordu.

Sonunda otoparka, Yücel'in arabasını her zaman park ettiği yere geldiğinde arabanın olmadığını görünce birkaç saniyeliğine duraksadı. Sabah yine buraya park ettiklerine emindi.

İlk olarak siyah arabayı görebilmek için etrafını taradı ama araba görünürde yoktu. İkinci hamlesi pantolonunun arka cebindeki telefonu almak oldu. Cebinden çıkarır çıkarmaz yağmur damlalarından nasibini almaya başlamıştı telefon, derin bir nefes verip mesajlarını kontrol etti. Ama Yücel ne aramıştı, ne de sonradan tekrar mesaj yollamıştı.

Arama kısmına girip bir çırpıda Yücel'in adını buldu. Üzerine basıp arayacaktı ki, tuşa basacak olan baş parmağı havada kaldı. Aramalı mıydı? Yücel onu evden okula, okuldan eve gönüllü bir şekilde götürüyordu. Yani özel şoförü falan değildi, arayıp hesap sormaya hakkı yoktu. Ama başka bir işi varsa en azından mesaj gönderebilirdi.

En sonunda tekrar aramaya karar vermişti ki arkasından çalan korna sesiyle irkildi. Yücel, camı açıp kafasını çıkartmıştı. "Atla." dedi düz bir ses tonuyla. Gurur, bu tek kelimelik cümleye göz devirerek kapıyı açtı ve arabaya bindi. Daha fazla ıslanmaya niyeti yoktu.

Şapkasını indirip kemerini de bağlamıştı ki "Arabanın mazotu sabah az vardı, doldurtayım dedim. Erken çıkmışsınız." dedi Yücel.

"Evet beş dakika erken bıraktı Samet hoca." diye yanıtladı Gurur. Salak gibi triplere girmişti. Şapkasını örtmüş olmasına rağmen saçlarının uçları hep ıslanmıştı. Bu yüzden saçlarının önleri biraz kabarmıştı.

"Neden aramadın?"

Gurur bir iki saniyeliğine afallayıp "Tam arıyordum sen geldin zaten." dedi, yalan da sayılmazdı.

Yücel kafasını sallayarak girdikleri yoldan sağa döndü, bu sırada Gurur telefonunun ön kamerasını açıp kendisine bakıyordu. Saçları her zamanki mükemmel görüntüsünden çıkmış, dudakları her zaman olduğu gibi kurumuştu. Özellikle kış aylarında çok fazla çatlayan dudakları şu an kıpkırmızıydı. Kuru görüntüden rahatsız olduğu için cebinden çıkarttığı nemlendiriciyi iyice yedirerek sürdü dudaklarına. Çilekli nemlendiricinin dudaklarına verdiği rengi beğeniyordu. Özellikle bugün giydiği sweatshirtün renginden de dolayı, oldukça hoş görünüyordu. Tek kusur ıslanmış ve kabarmış sarı saçlarındaydı.

Az önce sürdüğü nemlendiricinin kapağını kapatıyordu ki aklına gelen fikirle sırıttı. Okula gidip gelen tek tük arabalar hariç hiçbir taşıtın olmadığı tali yola girmelerine güvenerek, "Çeksene sağa, çok önemli bir şey söyleyeceğim." dedi. Yücel'in buna itiraz etse de fazla bir tepki vereceğini düşünmüyordu çünkü belli bir samimiyet yakaladıklarına inanıyordu. Yücel, kaşlarını çatarak "Böyle söyleyemiyor musun?" dedi ama hızını azaltmıştı da. Gurur hınzırca sırıtıp "Hayır çok önemli, böyle söylersem kaza falan yaparsın şimdi." diye yanıtladı onu durumu bilerek abartıp.

Gurur, vücudunu Yücel'den yana dönerken çilekli dudak nemlendiricisi hala elinde duruyordu. Çok ciddi bir şey söyleyecekmiş gibi bir surat ifadesine bürünürken "Sana dudak nemlendiricisi sürmeme izin ver." dedi elindeki nemlendiriciyi kaldırıp. Yücel ilk birkaç saniye ne cevap vereceğini şaşırsa da, sonrasında kocaman bir kahkaha patlattı. "Sevgilisine makyaj yapmaya çalışan kızlar gibi başımıza yeni adet mi çıkardın?"

Gurur, Yücel'in verdiği örneği sevimli bulsa da suratını astı. "Çok merak ediyorum nasıl duracağını. Bir seferlik, lütfen."

"Hayır, hayatta olmaz." dese de sesinin çok kararlı olmamasına güvendi Gurur. Nemlendiricinin kapağını açarken "Hadi lütfen." diyip nemlendiriciyle birlikte kendisi de yaklaştı Yücel'e. "Gurur hayır."

"Nolur." derken nemlendiriciyi biraz daha yaklaştırmıştı. Yücel'in kolundan tutmasıyla beraber aralarındaki mesafe iyice azalmıştı. Gurur'un bakışları önce koluna, sonra da Yücel'in suratına çıkarken kalp atışları hızlanmıştı. Bu çocuktan etkilendiğini kesinlikle ama kesinlikle inkar edemezdi. İlk zamanlarda nasıl olmuştu da Yücel'den değil de Levent'ten hoşlanmıştı anlamıyordu. Yücel kesinlikle tam onun tipiydi. İlk zamanlardan beri ona önyargı beslediği için hep görmezden geldiği bir gerçekti bu.

Bakışları Yücel'in dudaklarına kaydığında, onun bakışlarının da kendi dudaklarında olduğunun farkında değildi Gurur. Yücel dudaklarına yaklaşınca, yumuşak dudakları karşılayarak aralarındaki mesafeyi sonlandırdı. İşte bunun olacağını hiç ama hiç öngörmemişti.

Yücel belki de onu öpme konusunda tereddüt yaşayacaktı ama Gurur bir daha böyle bir fırsat bulamayacağından emindi. Bu yüzden o son hamleyi yaparak Yücel'in dudaklarına kapanmıştı.

Öpücüğün ilk birkaç saniyesi yumuşak olsa da, ikisinin de hareketleri aynı anda hırçınlaşmaya başlamıştı. Sarışın çocuk, ilk ayrılan taraf olmak istemiyordu çünkü Yücel'in suratında göreceği en ufak pişmanlık hissine dahi hazır değildi.

Aralarındaki kolçaktan ötürü, ikisi de öpüşürken birbirlerine yaklaşmak zorunda kalmıştı. Ama Gurur bir an boştaki ellerinden birini kolçağa koyup da olduğu yerde yükseldiğinde, Yücel eliyle dizini pat patladı. Onun rahatça öpüşemediğini anlamış olmalıydı.

İşte Gurur, kesinlikle bu fırsatı kaçıramazdı. Son bir haftadır tek arzusu karşısındaki çocuğu baştan çıkartmakken, kucak teklifi gözüne tabii ki çok cazip görünmüştü. Önce bacaklarından birini, sonra da diğerini ön koltuğa doğru atıp Yücel'in kucağına yerleşti.

Yücel'in anında belini bulan elleriyle istemsizce dudakları kıvrıldı. Dışarıda yağmur hızını arttırmış, arabalar daha seyrek geçmeye başlamıştı. Gerçi geçmeleri de sorun değildi ya, esmer çocuğun araba camının yanlarının filmli olduğunu çok önceden fark etmişti Gurur.

Bir eli Yücel'in yanağında, diğer eli ise saçlarının arasında gezinirken olduğu yerde yükselmek zorunda kalıyordu. Zira esmer çocuğun boyu fazla uzundu.

Yücel, dudaklarını dudaklarından ayırıp boynuna ıslak öpücükler bırakıp bulunduğu yeri emdiğinde Gurur inlemeden edemedi. Siktir, boynunun emilmesine bile azacak kıvama hangi ara geldiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Ama yukarıyı göstermeye başlayan uzvunun bir fikri varmış gibi görünüyordu.

Boynundaki dudaklar bulunduğu yerden ayrıldığında, gözleri Yücel'in dudaklarına çıktı. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından, "Artık dudaklarında nasıl göründüğünü biliyorum." dedi Gurur, Yücel'in nemlendiriciden nasibini almış dudaklarına bakarak. Yücel alayla sırıtıp sarışın çocuğun üst dudağını dudakları arasına alıp emerek geri çekildi. Gurur ona, onu arabayla ilk getirip götürmeye başladığı zamanlarda nemlendirici için "Tadına bakmak ister misin?" diye sormuştu. "Artık tadını biliyorum." dediğinde Gurur da daha öncesinde söylediği şeyi hatırlayarak gülmeye başlamıştı.

Şimdi ne olacağıyla ilgili zerre kadar fikri yoktu, tek bildiği o an çok mutlu olduğuydu.

🌬

o kadar anın büyüsüyle yaşanan bir öpüşme ki sonrasında ne olucak ben bile bilmiyorum

Gurur Rüzgarı | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin