🌪
Gurur, iki metre kadar ilerisinde duran esmer çocuğu bir buçuk sene boyunca -yani Yücel mezun olana kadar- görmemesinin mümkün olmadığını biliyordu. Ama kalbinde hissettiği sızı hiç olmadığı kadar büyümüş, boğazı düğümlenmişti.
Günlerden cumaydı. Dün de dahil olmak üzere Yücel'le o hafta boyunca hiç karşılaşmamıştı.
Ta ki bugüne kadar.Kalbinin yerinden çıkacakmış gibi atması yetmiyormuş gibi, zemin ayaklarının altından kayıyormuş gibi hissediyordu.
Lavabonun önünde, musluktan akan suyla ellerini yıkayan Yücel her zamanki gibi görünüyordu. Onunla en az iki hafta boyunca konuşamayacağından emindi, yüzü tutmazdı. Ama şimdi onu gördüğünde anlıyordu ki, bu hayatta her şey onun planladığı gibi gitmiyordu. Yücel'in, kendisine boş bir bakış atıp ellerini yıkamaya devam etmesiyle dudağını dişledi.
Kararsızlıkla, dişlediği alt dudağını serbest bırakarak "Yücel." dedi güçlükle. Cümlesine devam etmeden önce Yücel'in bakışlarının kendisini bulmasını bekledi ama o duruladığı ellerini kurutmak için peçetelerin olduğu kısma yönelmişti.
"Belki ikinizle de oynadığımı düşü-" Yücel, cümlesini tamamlamasına izin vermeden "Orada dur." dedi, top yaptığı peçeteyi çöpe atmadan hemen önce.
"Levent'i bilmem, ama benimle oynamak? Sıkar biraz o iş."
Gurur, kabullenir gibi hızlı hızlı salladı başını öyle demek istememiştim dercesine. Anlıyordu, karşısındaki gururu incinmiş kırgın çocuğu çok iyi anlıyordu. "İkinizi de umursamadığımı düşünüyorsundur." diye düzeltti az önceki cümlesini.
Yücel, umursamazcasına güldü "Umursuyor musun?" diyip. Gurur'dan gelecek cevabı önemsiyormuş gibi görünmüyordu, aksine öylesine sorulan bir soruydu bu. Sarışın çocuğun bakışları ise yerdeydi. Sanki Yücel'in sorusunu duymamış gibiydi. "Pazar günü sabah benimleydin. Öğlen Gizem'le mi buluştunuz?" Bunu sormaya hakkı olmadığını biliyordu, ama bu soru kafasını o kadar kurcalıyordu ki, cevap almak konusunda ısrarcıydı.
Yücel, o an beklediği en son şey buymuş gibi -ki pek de yanlış sayılmazdı- şaşkınca baktı karşısındaki çocuğa. Kurumuş dudakları hafifçe aralanmıştı. "Ne bu? Hesap mı soruyorsun?"
"Gizem anlatıyordu Beyza'ya. Eğer doğruysa-"
"Eğer doğruysa ne?" dedi Yücel, sesi de istemsizce yükselmişti. "Ulan sevgili miydik biz? Aynı şey mi? Gizem'le kırıştırdıysam seni aklıyor mu bu?"
Dudakları büzülürken gözleri de dolmuş vaziyetteydi Gurur'un. "Değil biliyorum."
Biliyorum; ama 'birlikte değildik' de, demek istedi sarışın çocuk. Ama buna hakkının olmadığını da biliyordu. Yine de sessizliğini korumak istedi, olur da Yücel cevap verir diye.
O gün Gizemle yalnızca karşılaşmışlardı. Ama Yücel ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Onun gibi olmadığını, böyle bir şey yapmadığını söylemek istese de gururuna yediremiyordu. "Evet, Gizemleydik." cümlesi de çıkamıyordu ağzından. Gurur'un durumlarını eşit gibi görmesini istemiyordu.
"Bu cevabı bile hak etmiyorsun." dedi çok düşünmeden. Cümlesi biter bitmez tekrar Gurur atlamıştı. Sarışın çocuğun dolu dolu olmuş gözlerine bakmak istemediğinden bakışlarını başka bir yerde sabitlemişti.
"Levent'ten ayrılmak uzun süredir aklımdaydı, sana yemin ederim. Olaydan birkaç gün önce de ondan ayrıldım zaten. Yücel-" adını söylemesiyle eli Yücel'in kolunu bulmuştu. "İlk öpüşmemizden sonra Levent'ten ayrılmayı tamamen koymuştum kafama. Bir ilişkiye dönmesini istemememin sebebi de-" Yücel tekrar bölmüştü cümlesini.
"Bir sevgilin olmasıydı. Zaten bir sevgilin vardı." dedi dümdüz bir ifadeyle. Onun sinirle konuşmasını tercih edeceğine inanamıyordu Gurur.
"Çıkar hıncını benden." dedi kollarını iki yana açarak. "Seni rahatlatacaksa burada kır ağzımı. Döv, yumrukla, tekmele yerde. Söz sesim çıkmayacak." Ağzından çıkan sözcükler bunlar olsa da, böyle bir şeyin canını ne kadar yakacağını biliyordu. Yalnızca fiziksel olarak değil, psikolojik olarak da onu mahvedecek bir darbe olurdu bu onun için. Ama karşısındaki çocuğun bu beklemediği sakinliği, onu bu sözcükleri sarf etmeye itmişti.
Yücel, hıncını almak için karşısındaki çocuğu 10 saat boyunca dövse bile yeterli gelmeyeceğini hissediyordu. Bunun yerine "Ne işe yarayacak? Bu yaşına kadar oturtamadığın karakterin, mi düzeltecek?"
Gurur dişlerini sıktı bu cevabın üstüne. Yücel'in söylediklerini ne olursa olsun sindiremiyordu. "Senden hoşlanıyorum." dedi, bugün ikinci kez kendisinin de hiç beklemediği bir şeyi yaparak. "Levent'e karşı da uzun süredir hiçbir şey hissetmiyorum. Belki senin için için önemsiz-" cümlesini tamamlamasına fırsat vermeden gülmeye başlayan Yücel'le duraksamak zorunda kaldı. Çocuk saniyelerce güldükten sonra bakışlarını Gurur'a dikti. "Hadi ya? Benden hoşlanıyorsun, Levent'ten hoşlanmıyorsun. Öyle mi?" Yücel'in dalga geçercesine sorduğu soruya gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. Gücüne gidiyordu.
"Dizilerdeki gibi birden öpüşmeye başlamamız mı gerekiyordu?" dedi Yücel yine aynı alaycı ifadeyle.
Gurur, şu anda ona hiçbir şey anlatamayacağının farkındaydı. Yücel'in gururu fazlasıyla kırılmıştı. Şu an içinse onun elinden gelebilecek hiçbir şey yoktu. Onun için şu an; Levent'i de, kendisini de parmağında oynatan şerefsiz piçin tekiydi. Belki yakın arkadaşının anlattığı gerçek dışı hikayeye bile inanmaya başlamıştı.
Dudaklarının titremesi üzerine dişlerini sıkarak içine derin bir nefes çekti. "Boşver." dedi bıkkınca ve kafasını iki yana salladı. Ardından erkekler tuvaletinin kapısına doğru adımlayarak koridora çıktı.
🌬
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gurur Rüzgarı | bxb
RomanceGurur; üniversite birinci sınıfın ilk dönemini güzel bir ortalamaya ve iyi bir erkek arkadaşa sahip biçimde sonlandırırken, hayatın onun için tasarladığı geleceğin çok daha farklı bir hâle evrileceğinden habersizdi. Bir ay içerisinde, en tahmin edem...