Bölüm 1 EVE DÖNÜŞ

109 4 0
                                    


SİSLİ GÖL


1.BÖLÜM


(EVE DÖNÜŞ)


 


Otobüsten iner inmez saatime baktım. Oldukça geç bir vakitti. Yorucu bir yolculuğun ardından, uzun bir gece yürüyüşünün beni beklediğini biliyordum. Gece oldukça serindi, Kapıdağ'dan kopan rüzgâr hoyratça dolanıyor, saçlarımı delice okşuyordu. Saçlarıma düşen çiylerin ıslaklığını hissedebiliyordum. Bavulumdan paltomu çıkararak üzerime giyerken, telaşla etrafımı seyrediyordum. Her şey aynıydı, hiçbir şey değişmemişti. Yolun karşısındaki duraktan defalarca uğurlanmıştım. Oysaki şimdi kimseler yoktu. Benzin istasyonu çoktan kapanmış olmalıydı. Sadece titrek lambalar ve ateşböcekleri bana arkadaş oluyorlardı.


Omzuma kitaplarımın ağırlığı kadar, uyku dolu gözlerimin yorgunluğu da yüklenmişti. "Finaller" ne kadar zor geçmişti. Uykusuz gecelerden sonra yine son dem bir gece beni bekliyordu. Köye doğru giden yolda karanlığa doğru yol alırken, benzin istasyonunun ışıkları yavaş yavaş sönükleşmeye başlamıştı. Gözlerimin karanlığa alışması kolay olmamıştı. Ama karanlıkla birlikte gökyüzünü kandil gibi süsleyen yıldızlar beni kucaklamıştı. Artık yolun uzantılarını çok rahat seçebiliyordum.


Servi ağaçları köy mezarlığının yakınında olduğumu anlatıyordu. Mezarlığa hafiften başımı çevirerek korkuyla bakmıştım. Kalp atışlarımı duyabiliyordum. Mezarlık derin bir sessizliğin ve bekleyişin içindeydi. Bildiğim tüm duaları okurken, kendi halüsinasyonlarımdan korkuyordum. Ölüm ne kadar soğuk ve ürperticiydi. Her gün köyleri ve şehirleri boşaltıyordu. Oysaki İzmir'in aydınlık ve hareketli sokaklarında çok uzak bir tarihti ölüm... Mezarlığın yanından hızlı adımlarla yürürken, sanki peşimden biri tutacakmış gibi oluyor ve korkudan titriyordum. Karanlık bir gecede ölüm peşime bir gölge gibi düşmüştü. Başka şeyler düşünmeye çalışıyordum. Korkularımla yüzleşmeye müsait bir gece değildi. Çok sevdiğim arkadaşlarımın yüzlerini gözümün önüne getirmeye çalışıyordum. Yüzler hafızamda solgunlaşıp, silinip anlamsızlaşırken, arkadaşlarımla birbirimize ne kadar uzakta olduğumuzu hatırlatıyordu. Oysaki dün gece bavullarımızı hazırlarken yarının hayallerini kuruyorduk. Herkes bavullarını hazırlarken ne kadar heyecanlıydı. Yoksa bir gün herkes kendi yoluna gidecek ve ayrılacak mıydık? O şimdi ne yapıyordu, evine çoktan varmış belki de beni düşünmeden uyumuştu.


Köyümün ışıkları uzakta belirmişti. Belki bir süre daha yürüyecektim, belki yalnızlık bir süre daha tutsak edecekti ama evime kavuşacaktım. Bir tek ben değildim ki yollarda olan, yolcu istasyonları ayrılan insanlarla doluydu. Kaç zamandır uzak kalmıştım evime, odama, yatağıma. Yüreğimi garip bir sevinç sarmıştı. Biraz sonra köyümde olacaktım. Aylar sonra görecektim insanlarımı.


Yolun sağı ve solunda ne kadar çok arkadaşım vardı, saklambaç oyunundaki oyuncular gibi dört bir yana gizlenmişlerdi. Artık ebe olmak istemiyordum, lütfen birisi çıkıp bana varlığını ispatlasın bu gece. Bu gece o kadar yalnızım ki, bir beden yalnızlığı bu; yolun kenarındaki ateşböcekleri yalnız bırakmasınlar beni kendimle...


Köprüye varmadan hemen önceki yokuş başındaki armut ağacı çocukluğumda kaç kere taşlanmıştı. Hatta armut ağacına tırmanırken çok sevdiğim ekose gömleğim bile yırtılmıştı... Ya yaşlı kadınlardan dinlediğim köprünün altındaki gelin hikâyeleri anlatıldığı biçimde önüme çıkarsa? Ya yolumdaki karakeçi şeytan olursa birden? Olur, mu böyle şeyler? Yok, yok tabiî ki olmaz, olamaz ama bu gece tüm hikâyeler gerçek ve oyuncularda profesyoneldi.

SİSLİ GÖLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin