5.Bölüm: Şaşkın Hizmetkar

364 26 12
                                    

Multi: Göründüğü üzere beyaz bir at.

---------------

At gittikce bana yaklaşıyordu. Bembeyaz postundan gözlerimi alamıyordum. Hayvanlardan korkan insanlardan değildim. Ama bu kadar büyük bir hayvanı koridorda görünce ister istemez gerilmiştim. At bana yaklaştıkça geriliyordum. Sırtım duvara çarpınca bu oyunumuz sona erdi. Sırtım duvara çarptığında duvardaki tablo büyük bir gürültüyle yere düştü. Tablonun gürültüsüyle bakışlarımı attan alıp tabloya çevirdim. Tabloda eksik bir kısım vardı.Atın kişnemesiyle tekrar ona döndüm. At küçülmeye başlayınca gözlerim büyüdü. Gittikçe küçülüyordu. Küçülmesi durduğunda tabloya atladı ve eksik parçanın yerini aldı. Ağzım açık kalmıştı. Adım sesleriyle merdivenlere döndüm. Ağzım hâlâ açıktı.Görüş alanıma Matthew girdiğinde açık olan ağzımı kapattım.


"Bir sorun mu var leydim? Ayrıca bu katta ne yapıyorsunuz ?"


Evet bir sorun vardı. Hemde büyük bir sorun.


"B-Ben aşağıya iniyordum.B-Bir ses duyunca buraya geldim. A-At vardı.T-Tabloya girdi sonra y-yok oldu."


Bana gözlerini büyüterek bakınca söylediklerimin ne kadar mantıksız olduğunu anladım. Bana deliymişim gibi bakıyordu. Ama görmüştüm.Deliriyor olma ihtimalim de vardı.


''Leydim, henüz yeni uyandınız ve yemek yemediniz. Muhtemelen hayal gördünüz. Hadi aşağı inelim misafirler sizi görmek için sabırsızlanıyor. Ayrıca yalnız başınıza şatoda dolaşmamalısınız. Şato oldukça büyük, kaybolmak istemezsiniz. Öyle değil mi?''

Dediklerinde sonra bana gülümsedi ve kolunu uzattı. Daha fazla düşünmemek için elimdeki ayakkabıları giyip, koluna girdim. Yorgun ve açtım. Beynimin bana oynadığı bu saçma oyunu daha fazla kafama takmamalıydım.

Yemek salonuna indiğimizde masadakilerin gözü bana ve Matthew'e döndü. Dik dik bana bakıyorlardı ve bu çok rahatsız ediciydi. Böyle ortamlarda çok gerilirdim.

Masaya yaklaştığımızda hepsi birden ayağa kalktı. Tedirgince Matthew'e baktığımda bana 'Sorun yok' anlamında gülümsedi. Yani, ben bu gülümsemeden bu anlamı çıkardım.

Masa çeşit çeşit yemeklerle doluydu. Açlığın nirvanasına ulaşmıştım. Konuklar bana reverans yapınca ne kadar gözlerimi devirmek istesem de gülümsemekle yetindim ve bir sandalyeye oturdum. Misafirleri düşünemeyecek kadar açtım. Midemin acı çığlıklarını duyabiliyordum ve sadece kendimin duyduğunu umuyordum.

Matthew yanıma oturunca başımı ona çevirdim.Konuklarla İngilizce bir şeyler konuşuyordu. Anlamak için kafamı yormadım ve tekrar yemeklere döndüm. Tam çatalımı almış yemeğe başlayacakken Matthew'in konuşmasıyla çatalı üzgün bakışlarım eşliğinde masaya geri bıraktım.

''Konuklarımız Türkçe bilmiyor.Söylediklerini size ben çevireceğim.''

''Tamam.'' demekle yetindim. Önce kırklı yaşlarda bir adam konuşmaya başladı. Sonra sırayla masada bulunan herkes. Gerçekten çok sıkıcıydı. Çok soru soruyalardı. Eskiden yaşadığım şehri bile sordular. Yemek yerken konuşmaktan hoşlanmazdım.

Bir bayan 'gerçek' anne ve babamın ölümü hakkında ne kadar üzüldüğünü söyleyince boğazımda bir yumru oluştu. Benim durgunlaştığımı fark eden Matthew konuyu büyük bir ustalıkla değiştirdi. Daha fazla da yemek yiyemedim.

Yemek bitince hepsi tanıştıklarıyla memnun olduklarıyla ilgili bir şeyler zırvalayıp gittiler. Matthew'le yalnız kalınca, aklıma bana her şeyi anlatacağı geldi. Hemen ona döndüm ve

''Matthew, bana her şeyi anlatacağını söylemiştin.'' dedim.

Matthewin yüzü ciddi bir ifade alırken çenesinin kasıldığını fark ettim. Sanırım bu da anlatacaklarının kötü şeyler olduğu anlamına geliyordu.

''Peki, her şeyi anlatacağım.''


MATTHEW:


Luna, merakla bana bakıyordu. Ona her şeyi anlatacağımı söylemiştim ve öyle de yapacaktım. Onu böyle çaresiz görmeye dayanamıyordum. Salondaki tekli koltuklardan birini göstererek


''Lütfen oturun leydim.'' dedim ve yanındaki koltuğa oturdum. Biraz duraksadıktan sonra o da koltuğa oturdu ve vücudunu bana çevirdi. Gerçekten çok sabırsızdı.


''Dinliyorum?'' deyince aklımdaki kelimeleri toparlama çalıştım.


''Leydim, her şeyi en başından anlatacağım ama lütfen sözümü kesmeden beni dinleyin.''


Usulca başını salladı ve ''Söz veriyorum, sözünü kesmeden seni dinleyeceğim.'' dedi ve ağzına hayali bir fermuar çekti. Bu haline gülümsedim. Ancak anlatacaklarım aklıma gelince gülümsemem soldu ve ciddi halime geri döndüm.


''Siz doğduğunuzda, ailenizin düşmanları, ailenizi sizinle tehdit ettiler. İlk zamanlar aileniz ciddiye almadı. Altı yaşınıza kadar burada kaldınız. Bu şatoda. Ama siz altı yaşınızdayken, şatoya biri sızdı. Sizin bakıcınızdı. Sizi kaçırmaya denedi ama başaramadı. Sizinde içinde bulunduğunuz araba kaza yaptı ve o kadın o kazada öldü. Siz de ağır yaralandınız.Bir kaç gün komada yattınız. Olaylar ciddiye binince anneniz sizi Türkiye'deki en yakın arkadaşına emanet etti ve herkese o kazada öldüğünüzü söylediler. Sizin için sahte cenaze töreni bile düzenlendi. Amacı sizi korumaktı. Her doğum gününüzde sizi uzaktan izlerdi. Yanında ben de olurdum. Sizi hep uzaktan sevdi. Tehditler azalınca bir karar aldı. Siz on altı yaşınıza basınca sizi buraya getirecekti. Getirdi de. Fakat daha sizin on altı yaşınıza bastığınız göremeden babanızla beraber tuzağa düşürülüp öldürüldüler. Arabaları uçurumdan denize uçmuş. Arabanın frenlerini bozmuşlar. Maalesef bedenleri de bulunamadı.''


Devam etmemi engelleyen şey, Luna'nın ağlaması oldu. Hiç düşünmeden ayağa kalktım ve onu kollarımın arasına aldım. Ağlaması dayanılmazdı. Her hıçkırığında içimden bir parça kopuyordu. Ona daha sıkı sarıldım. Biraz tereddüt ettikten sonra sarılmama karşılık verdi. Ağlamayı kestiğinde, kollarını benden ayırdı. Hiç istemesem de kollarımı mecburen ben de ondan ayırdım ve göz yaşlarını sildim.


''Size, odanıza kadar eşlik edeyim. Bir ihtiyacınız olur diye size telefon aldım. Bu telefonda sadece benim numaram var. Bundan sonra bir ihtiyacınız olursa beni arayın.'' deyip cebimden çıkardığım telefonu ona uzattım. Telefonu aldı ve bir süre inceledikten sonra gözleri büyüdü. Bu haline gülümsedim. Odasına varana kadar hiç konuşmadık. Odasının kapısını açtı ama içeri girmedi. Bir süre sonra bana döndü ve


''Her şey için teşekkür ederim Matt.'' dedi.

Neden teşekkür ettiğini soracakken parmaklarının ucunda yükselip yanağımı öptü ve hemen içeri girip kapısını kilitledi. Arkasında şaşkın bir hizmetkar bırakarak...

_____________


CESUR ŞÖVALYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin