Geçmiş 2 : Kavuşma?

191 17 16
                                    

On Mart 2015

Leydi Alya, arabanın arka koltuğunda oturmuş, kocası Lord Robert'ı bekliyordu. Hava güneşli, gökyüzü açıktı. İngiltere'nin alışıldık sıkıcı, sisli havasının aksine her yer ışıl ışıldı. Güneş ışığı, normalde soluk sarı tonlarında olan Leydi Alya'nın saçlarının altın gibi parlamasına sebep oluyordu. Heyecanlıydı, oldukça heyecanlıydı. Üç gün sonra, biricik kızı Luna'nın doğum günüydü. Mutluluktan , dolgun dudaklarında eski bir şarkı dönüyor ve arabanın bej rengi deri koltuklarında parmaklarıyla ritim tutuyordu. Neredeyse on yıldır onu uzaktan seyrediyordu. Ama artık bu oyunun sonu gelmişti. The Dragon Company, batmak üzereydi. Toparlanmaları da uzun sürecek gibi görünüyordu. Belki de toparlanamazlardı, kim bilir?

Bu süre içerisinde, kendilerini bu bataktan kurtarmaya çalışacaklarından, Knight Ailesiyle uğraşmaları çok zordu. Bu da, Luna'ya artık kavuşabilecekleri anlamına geliyordu. Belki de, artık Luna'nın inci gibi parlayan dişleriyle gülümsediğini görebileceklerdi. Yani, öyle umuyorlardı. Luna, gerçek ailesini kabullenmeyebilir ve onları hiç affetmeyebilirdi. Yine de Leydi Alya, umutluydu. Ne olursa olsun, kızını yanına alacaktı.

Lord Robert yavaş adımlarla arabaya ilerliyordu. Uzun bacakları sayesinde bir kaç adımda arabaya yaklaşmıştı. Üzerinde her zaman ki gibi bir takım elbise vardı. Kızına kavuşacağı için o da mutluydu. Leydi Alya gibi Türkiye'ye her yıl gidemiyordu, çünkü bu dikkat çekerdi. Luna'yı tehlikeye atamazdı. Kızının fotoğraflarıyla yetiniyordu. Matthew'in çektiği fotoğraflar.

Matthew'e güveniyordu. Matthew'in annesi, onu doğururken hayatını kaybetmişti. Babası da Matthew henüz üç yaşındayken vefat etmişti. Ölmeden önce, onu Lord Robert'a emanet etmişti. Onu oğlu gibi yetiştirmişti.Luna'ya olan ilgisinin de farkındaydı. Eskiden bu ilgisi onu rahatsız ederdi fakat Matthew büyümüştü. O cesurdu. Luna için hayatını bile ortaya koyabilirdi.

Lord Robert da arabaya binince, kırklı yaşlarının sonlarında olan şoför arabayı çalıştırdı ve gazladı. Oldukça hızlı ilerliyorlardı ve bu Leydi Alyayı'yı biraz tedirgin etmişti. Sesini çıkartmıyor ve boynundaki safir kolyeyle oynuyordu. Bu kolye, kayınvalidesi Kontes Stefanie'nin hediyesiydi. "Bu kolye seni ve oğlumu her zaman koruyacak." demişti. Bu yüzden kolyeyi boynundan hiç çıkarmazdı.

Şoförün aynadan onlara attığı tedirgin bakışlar, Lord Robert'ın dikkatini çekmişti. Boynundaki kravatı gevşetip, "Bir sorun mu var Marcus?" diye sordu.

Evet, bir sorun vardı. Hem de büyük bir sorun. Marcus alnında biriken ter damlacıklarını, elinin tersiyle silip cevapladı.

"Lordum, korkarım ki biri frenleri bozmuş. El freni bile çalışmıyor."

Söyledikleri, Leydi Alya'yı dehşete düşürmüştü. Kızına kavuşmasına bu kadar az bir zaman varken, böyle bir kumpasa kurban gidip, ölecek miydi? Kaderin onunla alıp veremediği neydi?

Lord Robert, sakin kalmaya çalışıp, dikkatlice düşündü. Birkaç yüz metre sonra, büyük bir viraj vardı ve o virajı dönemezlerse, uçurumdan aşağı düşeceklerdi. Gerçekler sakin kalmasını engelliyordu.

Leydi Alya, artık öleceğini anlamıştı. Bir eliyle boynundaki kolyeyi kavrarken, diğer eliyle de kocasının kolunu tuttu. Gözlerini kapatıp, olacakları beklemeye başladı. "Elveda, Luna." diye içinden geçirdi. Bir veda bile edememişti kızına.

Marcus ön kapıyı açıp kendini dışarı atınca, Lord Robert ne yapacağını artık bilemiyordu. Ta ki, Alya'nın boynundaki mavi ışık demetleri saçarak parlayan kolyeyi fark edene kadar. "Teşekkürler, anne." diye mırıldandı ve gözlerini kapatıp büyülü sözleri söylemeye başladı.

CESUR ŞÖVALYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin