Luna:
Becca, odamdan çıktıktan sonra düşüncelerimle baş başa kalmıştım. Matthew, benim için ne ifade ediyordu? Aramızda, patron ve çalışan ilişkisinden daha fazlası olduğu kesindi. Ama yine de, bilemiyordum. Daha bir gün öncesine kadar bana leydim diye hitap ediyordu, bunu ne değiştirmişti?
Bazı anılarımı hatırlıyordum, bu doğruydu. Belki de, bu yüzden bana böyle davranıyordu. İtiraf etmesi güç olsa da, böyle davranmasından oldukça memnundum. Henüz ona karşı hislerime bir isim bulamamıştım, belki de böylesi daha iyiydi.
Mahkemede ne olduğunu merak ediyordum. Matthew, kesinlikle davayı kazanacağımızı söylemişti. Bu sefer ona inanmaktan başka çarem yoktu. Ali denen adamdan, nefret ediyordum. Bir insan öz yeğenini nasıl para için kaçırırdı ki? Aklım hala almıyordu, almayacaktı.
Aşağıdan duyduğum çığlık sesiyle, donup kaldım. Bu ses Becca'ya aitti. Hemen odamdan çıkıp, koridoru koşarak aştım ve merdivenlerden tüm hızımla inmeye başladım.
"Becca?! İyi misin?"
"Gelme! Kaç!" diye bağırdı. Neler oluyordu? Merdivenler bittiğinde, heykel gibi hareketsiz olan bir Rebecca vardı karşımda. Sadece kafasını hareket ettirebiliyordu.
"Kaç, Luna! Arkanda!"
Arkama döndüğümde, yüzünde iğrenç bir gülümsemeyle beni izleyen bir Ali vardı.
"Ona ne yaptın?!" diye sordum sesimin yükselmesine engel olamayarak.
"Biraz sonra sana yapacaklarımın aynısını. Subsisto!"
Ayaklarım tabana yapışmış gibi, olduğum yere çivilenmiştim. Az önce o büyü mü yapmıştı? Ama nasıl? Burada neler oluyordu?
Elindeki şişeden, bir bez parçasına döktüğü sıvıyı burnuma tıkadığında etraf önce bulanıklaştı. İki tane Ali, dört tane Ali... Aliler kayboldu, ortalık karardı.
----
Bilincim açıldığında, etrafıma bakındım. Bir şeyin içindeydim, camdan bir kutunun. Bir fanusun içerisindeydim. Midem bulanıyordu, o sıvı yüzünden olmalıydı. Güçlükle ayağa kalktım. Gözlerimi ovuşturup, gözlerimi gezdirdim. Ali tam karşımdaydı, fanusun dışında. Gözlerini gizleyen güneş gözlükleri, şeytani parıltıları görmemi engelliyordu. Aklından ne geçiyordu? Beni neden kaçırmıştı? Tüm cevaplar onun gözlerinin içerisindeydi ancak o gözleri göremiyordum. Onu boş verip, bu fanustan çıkmamı sağlayacak herhangi bir şey aramaya başladım. Ama Ali, aptal değildi. Fanusta bulabildiğim tek şey, saman kağıdından bir zarftı.
Yine mi zarf? Gerçekten de, bu zarfların benimle derdi neydi? Oflayarak zarfı yırttım ve içindeki kağıt parçasındaki yazıları okumaya başladım.
"Yeni yuvanı beğendin mi, Luna? O içinde bulunduğun fanus, senin kabusun olacak. Çünkü, oradan, kısa sürecek hayatın boyunca çıkamayacaksın, küçüğüm. Az sonra seni kurtarmaya çalışacak olan aptal, senin yansımaların tarafından öldürülecek ve sen bunu oradan canlı izleyeceksin! Bir aksiyon filmini, en ön sıradan izlemek gibi. Tabii, bunlar kurgu değil, gerçek olacak. Etraf kırmızıya boyandığında, bunun nedeni ketçap değil, Matthew'in kanı olacak! Sonunda sizin kökünüzü kazıyacağım, Knight Ailesinin. Ve Knight Ailesinin kanını taşıyan son kişi, ki bu sen oluyorsun, kendi kanında boğulacak, hem de bulunduğun o fanusta.
Yoksa kanlı ay dedikleri olay, bu mu oluyor, Luna? Anlarsın ya?"
Kağıdı buruşturarak fırlattım. Bu adam, benim dayım mıydı? Bu iğrenç insanla, nasıl bir kan bağım olabilirdi ki?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
CESUR ŞÖVALYE
Fantasyİyi notlarıyla ailesinin ilgisini kazanmaya çalışan sıradan bir kızdı. Yaşıtlarına nazaran pek arkadaşı yoktu, hatta hiç arkadaşı yoktu. Olanca sıradanlığıyla süren hayatının, doğum gününde kapısına bırakılan bir mektupla alt üst olacağını nereden...