''Artık her şeyi bildiğinize göre, şatoda tek başınıza dolanmayın. Kaybolabilirsiniz. Ve-
Leydim, beni dinliyor musunuz?''
Matthew'in dedikleri bir kulağımdan girip ötekinden çıkıyordu. Hala bir şövalye olduğuna inanamıyordum. Fakat elimdeki kılıç anlattıklarının gerçek olduğunun kanıtıydı. Kılıcın sapındaki taş yeniden parlamaya başlayınca, biraz daha yakından bakmak için kılıcı yüzüme yaklaştırdım.
Matthew, hala konuşuyordu ama onu dinlemiyordum. Taş gittikçe daha fazla parlıyordu. Üzerinde bir görüntü oluşmaya başlayınca kılıcı daha fazla yaklaştırdım. Önce bulanık olan görüntü netleşmeye başlamıştı. Bu bir gözdü. Safir mavisi bir göz.
Ne olduysa o an oldu. Göz birden zümrüt yeşiline döndü. Taş o kadar fazla parlıyordu ki, gözlerimi kısmak zorunda kalmıştım. Her yer kararmadan önce duyduğum son ses Matthew'in bağırışıydı.
''LUNA!''
____________________
Karanlık bir odada, beyaz örtülü bir yatağın üzerindeyim. Odada bu yataktan başka hiç bir eşya yok. Işık bulma umuduyla etrafıma bakınıyorum. Pencerelerin bulunduğu yerlere çivilenmiş tahtalar, güneş ışığının içeri girmesini engelliyor.
Odanın kapısı büyük bir gıcırtıyla aralanıyor. Aralıktan içeri yeşil bir ışık sızıyordu. Yataktan inip, kapıya yöneldim. O ışığın kaynağını bulmalıydım.
Odadan çıktığımda, iki ucu da görünmeyen bir koridorla karşılaştım. Koridorun sağ tarafından yeşil loş bir ışık geliyordu. Sağa doğru koşmaya başladım. Ben koştukça loş koridor, yeşilin farklı tonlarına bürünüyor.
Koridorun sonuna vardığımda, önümde büyük bir kapı beliriyor.
'Kapıyı açmayın leydim!'
'O burada olmamalı! Buraya ait değil!'
'O kötü, çok kötü!'
Yine aynı fısıltılar.
O anda kapı çalıyor. Fısıltılar kapıyı açmamamı istiyor. Ama ben merak ediyorum ve kapıyı açıyorum.
Ve onla karşılaşıyorum. Zümrüt yeşili gözlere sahip o adam.
''Siz kimsiniz?''
Yüzünde iğrenç bir sırıtışla cevaplıyor beni.
''Kapıyı açmamalıydın, Luna.''
_______________________
Uyandığımda odamdaydım. Etrafıma bakındım, kimse yoktu.
Muhtemelen gördüğüm rüyadan ötürü çok terlemiştim. Terden bazı saç tutamları alnıma yapışmıştı.
Duş almalıydım. Yataktan kalktım ve dolabıma yöneldim. Dolaptan bir şeyler alıp banyoya yöneldim.
Hızlıca bir duş alıp giyindim ve odama döndüm. Matt'i bulmam lazımdı. Önceden gördüğüm bütün rüyalar gerçekleşmişti. Kötü bir şey olacakmış gibi hissediyordum.
Hemen odamdan çıkıp merdivenlere yöneldim. Ah, cidden bu merdivenlerden nefret ediyorum. İçimden bu merdivenleri tasarlayan mimara söverek aşağı inmeye başladım.
Sonunda merdivenler bittiğinde, mutfağa yöneldim. Susamıştım.
Mutfakta sadece Rebecca vardı. Elindeki paspasın sapına çenesini dayamış, mutfağın penceresinden dışarıya gülümseyerek bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CESUR ŞÖVALYE
Fantastikİyi notlarıyla ailesinin ilgisini kazanmaya çalışan sıradan bir kızdı. Yaşıtlarına nazaran pek arkadaşı yoktu, hatta hiç arkadaşı yoktu. Olanca sıradanlığıyla süren hayatının, doğum gününde kapısına bırakılan bir mektupla alt üst olacağını nereden...