Hava fazlasıyla soğuktu zaten... ben daha da soğuktum herkese karşı , özelliklede ona karşı. Neden mi?
çünkü;
oydu , bana hayatın bu kadar acımasız olduğunu öğreten. oydu , iyi dediklerimin aslında hiç de iyi olmadıklarını gösteren . oydu, ben bili...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Sen benim acımsın, tuzum biberim değil...
Özlemiştim eski benliğimi, sıkıcı gelmesine rağmen yatakta dönüp dolaşarak düşünüyordum. Buna bir son vermek aklıma gelince yataktan çıktım ve mutfağa doğru ilerledim. Ne zamandan beri kahve içmediğim için kendimi bir boşlukta gibi hissediyordum. Normal günlerime göre geç kalkmak beni yormuştu. Olayın üzerinden 15 gün geçmişti. Aslan ailesinin evinde iyileşmeye devam ederken bende işlerimle ilgileniyordum. Ben giderim diyerek düşünürken işlerimin yoğunluğundan dolayı gidemiyordum. Ancak arada bir arayabiliyordum ama pek mümkün olmuyordu . O'nun aramaması aramızın daha fazla açılmasına sebebiyet veriyordu.
Telefonumun melodisi ile kalkarak komodine doğru ilerledim. Aslanın abisinin eşi arıyordu, hastane de lazım olabilir diye numaramı vermiştim. Telefonu açmam ile arka planda telaşlı sesler vardı.
"Alo! Fidancım seni aradım değil mi?" dedi Funda abla.
"İyi kuzum. Hastaneden sonra arayıp soramadım hazır seni çağıracaktım bir de halini hatırını sorayım dedim." konuşurken arkadan Aslanın sesini duydum. Ben aramadığım sürece aramıyordu ve bu yüzden sesini az duyuyordum. Yeni gelen konuşma dürtüsü ile konuşmaya başladım.
"Orada mısın , Fidan?"
"Evet buradayım . İyiyim Funda abla sen nasılsın?" Arkada ki sesler dikkatimi fazlasıyla çekiyordu.
"İyiyim kuzum. Bizimde söz telaşı işte, yoruluyorum." Ne sözü ki şimdi.
"Biliyorum kuzum . Şey diyecektim sen de gelsene hem annem diyordu ne zamandır ' Fidan gelse de çay içsek ' diye."
"Kimin sözü ki ablam. Ayrıca işlerim çok yoğun bu aralar."
"Ya kuzum bizim büyük sıpa sözleniyor ya. Aslanım evleniyor artık." Ne!
Sözler beynimde yankılanırken Funda abla bana sesleniyordu.
"Funda abla , ben seni sonra arasam olur mu? Geleceğim..." Kekelemem üzerine telefonu kapattım.
Hala kelimeler boğazıma düğümlenmiş konuşamıyordum. Hıçkırdım istemsizce , yüzüm üşüdü. Yanaklarım ıslandı. Nefessiz kaldım , nefesimi aradım ama bulamadım.
Ben sadece bir damla mutluluk istemiştim. Öyle de olmuştu. Bir damla mutluluğun sonunda gelen hüzündü bu.
Aradan geçen saatlerden sonra telefonumu alıp hava almak için çıktım. Bu gece buluşmaya gitmem gerekiyordu ancak bunu erteleyebilirdim.
Dışarı çıkmam ile karşı daireye baktım. Ayakkabıları hala duruyordu. Anahtarın paspasın altında olduğunu biliyordum. Gri hırkam onda kalmıştı , onu almak için kapıyı açtım .
İçeri girdim, kapıyı açık bıraktım. Alıp hemen çıkacaktım. Adımlarımı oturma odasına çevirdim. Aklıma öptüğü zaman geldi. Gözümden akan yaşı sildikten sonra hırkamı alıp çıkmak için ilerledim.
İlerlerken gözümün ucundaki silahla duraksadım. Aslan karşımdaydı.
"Fidan?" Sesi...
"Efendim?"
"Senin burada ne işin var?"
"Hırkamı alıp çıkacaktım, üzgünüm sende unutmuşum." Bir yandan hırkayı gösterip bir yandan dışarı çıkmak için adımladım.
"Nereye? Bir dakika , bir dakika sen ağladın mı?"
"Hayır. Gitmem gerek görüşmek üzere."
"Dur , gidemezsin. Bana önce şu saçma triplerini açıkla." Histerik bir şekilde güldüm.
"Açıklaması gereken ben miyim?"
"Anlamadım?"
"Ya kime ne anlatıyorum. Bırak gidiyorum."
"Bırakmıyorum anlat bana ne oldu?"
"Ya bir siktir git! Evleniyor musun ne bok yiyorsan ye."
"Nereden duydun?" Bu Aslan olamazdı.
Elimi yanağına koydum son kez yaklaştım son kez dokundum. Özel bölgesine tekmeyi basmamla yere düştü.