Güvenli An

60 5 74
                                    

*Taehyung'un Ağzından*

Üniversitedeki ilk günümün ilk dersi o kadar berbat geçiyordu ki kendimi sürekli gergin hissettiğim için dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımıştı. Sınıfta herkes birbirini tanımaya çalışıyor ya da zaten birbirini tanıyanlar gürültücü bir şekilde sohbet ediyorlardı.

Bense sınıf kapısının önündeki pencereye yaslanmış bir şekilde insanları inceliyordum, yanıma gelip konuşma çabasına giren insanlara güler yüzle yaklaşsam da bir şekilde herkes kendini göstermek için şov peşinde olduğu için hiçkimsenin sohbeti beni sarmıyordu.

Herkes kendini ispatlamak için ne kadar puanla bölüme girdiğinden, kendi kişisel özelliklerinden ve ne kadar harika olduklarından falan bahsediyorlardı. Bu tür sohbetler kısa bir girizgahtan sonra "Ben çok samimi bir insanımdır, bu şehirde yeni misin? Ben sana yardımcı olurum. Ben çok dürüstümdür, benden sır çıkmaz bir derdin olursa bana gel. Bu arada hangi burçtun?

Ah oğlaklarla pek iyi anlaşamam. Neden edebiyat seçtin? Öğretmenlik istemiyor musun? E o zaman napacaksın bölüm bitince? İlginçmiş ben her zaman öğretmen olmak istedim. Çok idealist biriyimdir, muhakkak insanlara bir faydam dokunsun isterim.

Şurdaki çocuğa baksana ne acayip giyinmiş, senin tarzın güzelmiş ben de böyle giyinmekten hoşlanırım. Bu çocuk da amma geveze hem de iğrenç bir sesi var, benim sesim çok güzeldir o yüzden öğretmenlik yapacağım çocuklar hiç zorluk çekmez. Ben çok güzel ders anlatırım.

Ben çok iyi ve uyumluyumdur, herkes beni sever. Ben çok çalışkanımdır, çocuklarla çok iyi anlaşırım beni çok severler. Ben çok dikkatliyimdir. Ben çok..." bu asla sonu gelmeyen muhabbette duyabileceğiniz tek şey ben, ben ve de bendir. İnsanların dillerinden çıkan şeylere inanma eğilimi göstermeyen ve davranışlara önem veren biri olarak tüm bu söylemler benim için hiçlikle eşdeğerdi ve boş geliyordu.

Daha farklı şeylerden bahsedebileceğimizi düşünmüştüm. En sevdiğimiz yazardan, onun yazma biçiminden, kitaplardan ve şiirden. Aramızda yazar ve şair olan var mı, diğer milletlerden en çok hangi ülkeye ait edebiyatı sevdiğimizden, bağ kurduğumuz karakterlerden...ama tüm bunları konuşmuyorduk ve konuşsak bile yine yeni tanışan insanlar birbirlerinin gözünde iyi bir irtiba oluşturmak için yarışacak ve geveleyip duracaklardı.

Bıkkınlıkla öğretmen geldiğinde ve nihayet sınıfa geçtiğimizde tek başıma oturdum. Kapının önünde konuştuğum, daha doğrusu konuşan ve benim dinlediğim kişilerden biri gelip arkama oturdu. Ve fısıldayarak "Hocanın keline bak pencereden güneş yansıyınca parlıyor" diyerek kıkırdamıştı, ona bakıp onaylamayan bir şekilde "Hah" diye mırıldanırken önüme dönmüştüm.

Bir insanın dış görünüşüyle dalga geçen birine saygı duyma ihtimalim sıfırdı. Fakat tüm bunlarla bitmemişti okulun ilk gün boğuculuğu. Öğretmen herkese tek tek sorular soruyordu ve soruların cevaplarını bilmediğimizden emindi, bizi küçük düşürmek ve yetersiz hissettirmek için yaptığı bir şeydi, bu da beni hem streslendirmiş hem de sinirlendirmişti.

Önümdeki çocuğa "Bana beş tane dil bilimi kitabı say" demişti ve çocuk sayamamıştı. Sonuçta buraya bilgili olarak değil bilgi almaya gelmiştik ve ilk günden bize neden yüklendiğini anlamlandıramamıştım. Sıra bana geldiğinde "Mazmun ne demek?" dedi, kafamda hiçbir şey uyandırmıyordu kelime ve "Bilmiyorum" demiştim.

Parmaklarımı kütletirken alayla gülmüş ve "İşte böyle edebiyatla ilgisi bile olmayan ama sırf puanı tuttuğu için bu bölüme gelen sizler daha fazla çaba göstermelisiniz burası babanızın çiftliği değil" demişti. Öfkeli bakışlarımla yerime otururken tek bir soru ile bu denli bir çıkarım yapmasının yüzeyselliği karşısında şaşırmış&sinirlenmiştim.

FingersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin