Kaybedilmiş Yollar

126 12 67
                                    

Jimin, ağzında rezalet bir tat ve başında da korkunç bir ağrıyla uyanmıştı. Taehyung'un odasında olduğunu görmüştü ve gece olanları gayet net hatırlıyordu, sarhoş olsa dahi unutmamıştı hiçbir şeyi. Taehyung'a söylediği şeyi ve vermesini istediği sözü hatırlıyordu, ona gitme demesini ama Taehyung'un hemen geleceğini söylemesini de hatırlıyordu, hatta Bay Kim ve Bayan Kim'in girişte onların eve girmesiyle kendilerini karşıladığını da hatırlıyordu.

Pek emin olmamakla birlikte ne yapacağını bilmiyordu, Taehyung ile konuşması gerekiyordu, eve gidip ailesiyle de bir şekilde iletişim içine girmesi gerekiyordu, Bay ve Bayan Kim'den de özür dilemesi lazımdı sarhoş bir halde dün bu eve adım attığı için. Güneş ışığı Taehyung'un çatıkatındaki odasının penceresinden içeriye tatsız bir şekilde süzülüyordu, etrafına bakınsa da Taehyung'u görememişti, banyodan da bir ses gelmediğine göre orada da değildi muhtemelen aşağıya inmişti ya kahvaltı ediyordu ya da ailesiyle sohbet falan ediyordu.

Belki de dışarı çıkmıştı, Jimin sıkıntıyla yorganı kafasına çekti, yeni güne başlamak istemiyordu, kimseyle yüzleşmek istemiyordu, birileriyle konuşmak istemiyordu, tek isteği hışımla yorganı tekmelemek ve yumruklamak ardından da tekrar uykuya dalmaktı. Sonra bir daha uyumak, bir daha ve bir daha...Bir yerlere yol alıyormuş ama asla varamıyormuş gibi hissediyordu Jimin, varması gerektiği yeri bilmemesi de cabasıydı.

Filmsiz fotoğraf çekmeye, elektriksiz lambayı yakmaya, susuz kahve yapmaya çalışıyordu sanki öylesine anlamsız ve boştu fakat çaba göstermekten de geri durmuyordu. Ama ne yaptığını ve amacının ne olduğunu net bir şekilde açıklamasını isteseniz o da bunu açıklayamazdı. Kafası karışıp duruyordu, doğruyu ve yanlış ayırt edebilen biri olsa dahi, çok sevdiği ailesinin tutumunun doğru olup olamayacağının ikilemine düşüyordu zaman zaman.

Ona doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü öğreten ailesinin...Şimdi onların doğrularına ve iyilerine karşı çıkıyor oluşu tuhaf geliyordu. Kendi kişiliği olması gerektiğini elbette çok iyi biliyordu ve ebeveynlerin bazen bir boku bilmediklerini de düşünüyordu yani bu körü körüne ailesinin her dediğini kabul eden bir çocuğun zihni değildi. Taehyung'u daima hayatında istiyordu ve onun kendisi olmadan bazen çok daha iyi olacağını düşünüyordu, ona zarar verdiğinden değil de Taehyung ve kendisi birbirlerinin ruh eşleri gibi olmalarına rağmen birbirlerine bir o kadar da zıt olmalarından.

Taehyung cesurdu, kendi kişiliğini daima korur ve kime karşı olursa olsun yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalmazdı. Canını yakan herkesin gözlerini oymayı beğenemezdi, hassas ve kırılgan biriydi ama duruşu daima güçlüydü. Jimin ise daimi kararsızlıklar yaşardı, gittiği rotayı kesinlikle belirleyemezdi, ne zaman tarafsız olmaya çalışsa her şeyi daha da batırırdı. Yani kendini küçük gördüğünden değil ama Taehyung çok daha iyi bir aşığı (bu konuyu açmamak adına kendine verdiği sözü Jimin daha ilk günden bozacak mıydı böyle?) veya çok daha iyi bir dostu hakediyordu.

Jimin yine de onu bırakamazdı, onsuz yaşayamayacak gibi hissediyordu bu yüzden onu bırakması gibi bir durum söz konusu olamazdı an azından iyi bir dost olabilirdi ona. Utangaçlığını ve endişelerini bir kenara koyup aşağıya inmesi gerekiyordu bu yüzden çekinmeden Taehyung'un dolabına gitmiş ve askının ucuna takılmış olan şapkalarından birini alıp kendi kafasına geçirmiş ve bir şekilde kamuflaj sağlamıştı kendisine.

Odanın kapısını açtıktan sonra merdivenlere umutsuzca baktı, evet işte başlıyordu yeni bir gün ve karmaşalar. Merdivenlerden indiğinde Taehyung'u ya da Bayan Kim'i oturma odasında ya da mutfakta bulamadı ama sokak kapısının açıldığını ve Bay Kim'in içeri girip ceketini astığını gördü, Bay Kim onu gördüğünde "Günaydın çocuğum"dedi. Jimin hemen eğilip selam verirken "Günaydın Bay Kim"dedi, Bay Kim ona bakıp "Taehyung ve babaannesi sizin şu çilek bahçenizdeler yine, Taehyung çileklerin bitmek üzere olduğunu kabullenemiyor da biraz" dedi. 

FingersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin