Promise | Söz

601 42 21
                                    


Jimin, yaz tatilinin keyfini çıkarmaya çalışıyordu, okuldan nefret ediyordu çünkü hala daha sınıfında okuma-yazmayı öğrenemeyen tek kişi oydu. O ders çalışmak, tüm o can sıkıcı fişlere bakmak istemiyordu ki dışarısı güneşin ışığıyla parlarken ve taze çiçek kokuları havayı doldururken nasıl tüm bunlara odaklanmasını bekleyebilirlerdi? Öğretmenleri dikkati dağıldığı için onu azarladığında tek istediği eve gidip peluş kutup ayısına sarılmak ve ağlamak oluyordu. 

Üstelik kimse onunla arkadaşlık yapmak istemiyordu, tembel olduğunu ve çocuksu olduğunu düşünüyorlardı, hem de hepsi zaten daha birer çocukken. Ağzında annesinin yaptığı çikolatalı kekin tadı tazeliğini korurken en sevdiği çizgi film biter bitmez dışarıya koşmuştu, tek başına olsa dahi ve bazen sıkılsa dahi dışarı çıkmaktan daha fazla zevk aldığı bir şey yoktu.

Evlerinin önünde yan komşularınınki kadar devasa olmasa da bir bahçe vardı ve bu bahçede birkaç ceviz ağacıyla vişne ağacı yer alıyordu. Jimin'in en sevdiği şey o ceviz ağacına tırmanıp saatlerce kuşları dinleyip kendi kendine şarkılar söylemekti, Daegu'nun küçük bir kasabasında yaşıyorlardı ve kasabada herkes birbirini tanırdı. Bu birçok kimse için samimiyet arz etse de henüz yedi yaşında bir çocuk için bir işkence demekti, yaptığı tüm yaramazlıklar hemen ailesine yetiştirilirdi, başka bir arkadaş bulma şansı yoktu çünkü kasabaya yeni gelen fazla aile olmazdı.

 Dışarıda ağacın tepesinde biraz oyalandıktan sonra daha önce televizyonda dinlediği bir çocuk şarkısını aynen tekrar ederek aşağıya indi, özgürce oradan oraya koşarken bir yandan da küçük kollarını açıp şirin parmaklarını sıkıp bir yumruk haline getirerek şarkının dansını da taklit etmeye çalışıyordu. Daha sonra yorulduğu için kendini çimenlerin üzerine atıp yattı.

Sarı yaz sabahı miniği neşeli tutmayı başarsa da aklından "Ben iyi biriyim, onlardan daha iyi arkadaşlar hak ediyorum zaten" diye geçirdi, evlerinin çitlerinden atlayıp bakkalın yakınındaki parka gitmek ve orada oynayan çocukların oyununa katılmak istiyordu. Tek problem bunu dün zaten çoktan denemiş olmasıydı, aralarından en iri yarı olanı ise onu itekleyip "Sen bizimle oynayamazsın" demişti. Jimin gelecek cevabı biliyor olsa da dudaklarını büzüp "Nedenmiş o?" diye sormuştu. Çocuk ise kaşlarını çatıp "Git burdan yoksa seni döverim" demişti, Jimin de gitmişti, kimse onu orda istemiyordu zaten bir de bu yüzden boşu boşuna dayak yiyip acılarına acı katmak istemiyordu. 

Akşam olanları babasına anlattığında babası elinden tutup saçlarını okşamış "Daha küçüksün şimdi arkadaşın yoksa nolmuş yani? İleride olur merak etme" demişti, o ise gözlerinde çoktan yer etmiş tombul gözyaşlarıyla "Ama ben şimdi arkadaşım olsun istiyorum, kalbim acıyor baba" diye cevaplamıştı. Babası ise onun sözlerine karşılık büyük bir kahkaha atıp "Şuna bak şuna büyümüşte küçülmüş kalbinin acıdığını söylüyor" demişti, Jimin ise şimdi çok daha kötü hissetmişti, o babasına kalbinin acıdığını söylüyordu ve babası da gülüyor muydu yani? Babası acımasız biri değildi, Jimin'i daima çok severdi ve sevgisini göstermekten de çekinmezdi. Şimdi neden böyle olmuştu?

Jimin öfkeyle babasının eline tutuşturduğu yıldız şeklinde çikolatayı fırlatıp odasına koşmuştu. peluş kutup ayısına sarılıp "Benim tek dostum sensin Bulutçuk, babam bile anlamıyor beni kalbim acıyor diyorum neden gülüyor buna? Herkes çok kötü Bulutçuk" diyerek ağlamıştı.

Daha dün yaşadığı bu olaydan sonra o çitlerin ötesine gitmeyi hiç mi hiç istemiyordu küçüğün canı, eline bir çomak alıp toprağa şekiller çizmeye başlarken oraya bir bulut bir de tek dostu olan kutup ayısını çizmeye çalıştı. O kendini onları çizmeye o kadar odaklamıştı ki, yan bahçeden kendi bahçelerine geçen Bay Kim'i ve yanındaki küçük çocuğu görmemişti bile. Onları ancak kendisinin yanına geldiklerinde farketti.

Jimin bay ve bayan Kim'i çok severdi, kendi büyükannesi ve büyükbabası çok uzaklarda olduğu için onları gördüğü zamanlar çok nadirdi. Fakat bay ve bayan Kim, her zaman sanki onun büyükannesi ve büyükbabasıymış gibi davranır ona içtenlikle ve sevecenlikle yaklaşırlardı. Jimin gözlerini önce Bay Kim'e ardından da yanında getirdiği muhtemelen koşuşturmaktan nemlenmiş saçlarıyla ve ona koca koca gözlerle bakan çocuğa dikti. Çocuğun yüzünde kocaman bir gülümseme vardı, öyle ki tüm dişleri görünüyordu, Jimin içinden tabii böyle güler benim daha okuma-yazma bile bilmeyen çocuğun teki olduğumu düşündüğünde böyle gülmeyecek diye geçirdi. Bu onu üzmüştü, çünkü çocuğun gözleri onun en sevdiği çikolatanın rengindeydi ama muhtemelen bir daha asla kendisine bakmayacak ya da baksa bile düşman gibi bakacaktı, hatta belki de onu ağlatacaktı.

Bay Kim, dizlerinin üzerine eğilip sağ eliyle Jimin'in yumuşak ellerini tutmuştu, sol elinde ise Taehyung'un eli vardı. Ardından bu elleri birleştirip "Jimin, bu benim torunum Taehyung, daha bugün geldi ailesiyle beraber buraya ve hiç arkadaşı yok. Onun arkadaşı olur musun?" demişti. Jimin dudaklarını birbirine bastırıp "Ben onun arkadaşı olurum ama o benim arkadaşım olmaz ki" demişti, Bay Kim'in bir şey demesine bile fırsat vermeden Taehyung girmişti araya "Neden olmazmışım?" diye sormuştu biraz agresifçe. Jimin ise gözlerini ayaklarına indirip "Ben okumayı ve yazmayı bilmiyorum, hem sen çok büyük görünüyorsun yaşın da benden büyüktür benim gibi bir çocukla arkadaş olmak istemezsin" demişti, Bay Kim ise dikkatlice bu ikilinin konuşmalarını dinliyor fakat müdahale etmemeye çabalıyordu. Taehyung "Ne var yani okumayı-yazmayı bilmiyorsan, ben biliyorum öğretirim sana. Ayrıca dedem bana söyledi, aynı yaştaymışız neden bana büyük görünüyorsun diyorsun şişko muyum ben?"demişti kaşlarını çatarak. Jimin'in gözleri irileşmişti, o ona okuma-yazmayı öğreteceğini mi söylemişti? Hem onu itmemişti de yoksa gerçekten arkadaş olabilirler miydi? "Hayır hiç şişko değilsin Bulutçuk gibisin sana sarılabileceğim kadar kocamansın" demişti. Taehyung "Bana sarılırsan ezerim seni kocaman biriyle arkadaşlık yapmak istemediğinden asıl sen sen yalan söylüyorsun değil mi? Yalancı Jimin" demişti. Bay Kim işlerin çığırından çıkacağını düşünse de yine de biraz zaman vermek istemişti onlara çünkü hala daha ellerini birbirlerinden ayırmamışlardı.

Jimin birden ne kendisinin, ne Bay Kim'in ne de Taehyung'un beklemediği bir şey yaparak Taehyung'a sarılmıştı. Ağlamaya başlayıp "Taehyung nolur benim arkadaşım olur musun? Benim de hiç arkadaşım yok, ben kocaman şeyleri severim Bulutçuk benim tek arkadaşım ve ondan başka arkadaşım yok. O en iyi arkadaşım olduğu için ve kocaman olduğu için sana da kocaman dedim" demişti. Taehyung ise boynuna sarılarak ağlayan çocuğun karşısında ne yapacağını bilememiş "Jimin ağlama, sen ağlayınca benim kalbim acıyor, ağlama söz ben arkadaş olurum seninle" demişti.

Jimin geri çekilip bu kez burnundan akan sümükleri ve gözlerinden akan yaşları umursamayarak serçe parmağını Taehyung'a uzatmıştı, Taehyung ise ne yaptığını anlamadığı için serçe parmağını onun serçe parmağının bitişiğine koyup boylarını ölçemeye çalıştığını zannetmişti. Taehyung kahkaha atarak "Miniciksin" demişti, Jimin ise burnunu çekerek "Taehyung napıyorsun ya söz ver dedim ya parmağını parmağıma geçireceksin böylece her zaman arkadaşım olacağına söz vermiş olacaksın" dedi. Taehyung omuz silkip "O ne ki öyle? Bilmiyorum o oyunu, bu bizim oyunumuz olsa biz böyle söz versek olmaz mı?"dedi, Jimin gülümsedi kocaman ve gözleri öyle kısılmıştı ki minik bir çizgi haline gelmişti "Olur, bu bizim sözümüz olsun" demişti. O gün orada yedi yaşındaki Park Jimin ve Kim Taehyung sonsuza dek arkadaş olmak için birbirlerine parmak sözü verdiler ama kendilerine öz bir parmak sözüyle. Bay Kim de onların şahitleri oldu.

FingersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin