Yaşıyormuş Gibi Hissetme Yaşadığını Hisset

33 4 106
                                    

*Jimin'in Ağzından*

Çatıya çıkmış ve sertçe esen rüzgarın beni biraz olsun ferahlatmaya yardım etmesine izin vermiştim. Şehrin uğultusu ve araçların farları gözüme ve kulaklarıma müthiş bulanık geliyordu. Birbirine karışmış yemek kokusu, zihnimdeki birbirine giren onlarca düşüncenin yansıması gibiydi.

Bazen bir günün ilerleyişinde elle tutulur bir sebep ya da olay olmamasına rağmen gittikçe dibe battığınızı hissederdiniz, kendi pişmanlıklarım, Taehyung'un pişmanlıkları ya da pişmanlık duymadığımız şeyler...Sanki güzellik ve mutluluk çabucak solan bir şeydi, pembe saçlarımın akan rengi ya da balkonumuzda bakmaya çalıştığınız fakat tüm emeklerinize rağmen ölen bir çiçek gibi; mutsuzluk ise daha uzun sürüyordu.

Dahası geçmişe dair mutlu bir hatırayı düşündüğümde bu elbet yüzümü güldürüyordu fakat mutsuz bir hatıranın anımsanması çok daha yoğun ve ilk günkü tazeliğinde oluyordu zaman zaman.

Belki de dedim kendime, mutsuzluk ve hüzün var oluşumuzun temel koşullarından biridir. Ben her ne kadar bir üniversite bölümü seçmiş olsam ve mühendislik okuyor olsam da bunun bende bir geçerliliği yoktu, öyle aile zoruyla baskısıyla yazmış da değildim ama yine de istediğimin bu olmadığını çok iyi biliyordum.

O zamanlar ailemle kopmaya başladığım ve şiddet ile boğuştuğum günler olduğu için zaten çok aklıselim bir karar vermiş olduğumu zannetmemiştim. Yine de geleceği düşünüyordum, yapabileceğim ve yapamayacağım şeylerin sınırını belirlerken her zaman bunların değişkenlikten uzak olduğunu sanmıştım.

Oysa ki gün geçtikçe anlıyordum ki her şey değişmeye yüz tutabilirdi, bu kimi zaman insanı rahatlatan bir teoriydi; içinde bulunduğumuz tüm o sikik durumlardan 'bu vaziyet de değişecek bir gün' diyerek kurtulabilir ya da kendimize bir umut ışığı yakabilirdik.

Lakin bir de bunun daha da kötüleştiği bir nokta vardı, iyi olan her şey de değişebilirdi, belki yarın Taehyung ile büyük bir kavga edecektik ve ayrılacaktık, belki bir yıl sonra şuanda birbirimizi aile olarak tanımladığımız bu fevkalade dostluğun zarar görmesine engel olamayacak akabinde de kopacaktık. İnsan kendini hiçbir zaman sonsuza dek sevilecekmiş gibi hissedemiyordu sanırım, bizi ne kadar severlerse sevsinler insanlar en sonunda bir falsolu hareketimizi görünce bizden soğuyacaktı...

Mesela Taehyung; bugün beni hevesle dinlediği bir konuyu ona birkaç gün arayla anlattığımda sıkılacaktı, ben ona kendimi açtığım her an için 'keşke bu kadarını anlatmasaydım' diyecektim, onun gözünde ne kadar saygın olduğumu bilmiyordum, bana saygı duyduğundan emindim ama bu saygının ince bir ip üzerinde yürümek gibi mi yoksa kalın ve sağlam bir köprüde yürümek gibi mi olduğunu bilemiyordum, asla da bilemeyecektim.

Bazı zamanlar kendi kendimin fikirlerine yetişmekte bile güçlük çekiyordum, dün a dediğime bugün c diyordum ve çıkıp da insanlara 'bakın bu fikrimi değiştirdim, artık öyle düşünmüyorum' demek zorunda hissetmiyordum kendimi.

Hem kendimi hiç kimseye ispatlama sorumluluğu hissetmiyor hem de Jin hyung'un bana gururla bakmasını istiyordum, hem kendimi açıklamak zorunda olmadığımı biliyor hem de Taehyung'un beni yanlış anlamasından ölesiye korkuyordum.

En basit konularda bile tökezleyebileceğimi bilen biri olarak, elimde bir sigara dalıyla bu bana yetmezse tekrar alkole koşarsam Namjoon hyung'u ne kadar hayal kırıklığına uğratacağımı düşünüyordum, fikri düzeyde Hoseok benim güvenli alanımdı çünkü hemen hemen birçok konuda aynı düşünürdük ama zıt düştüğümüzde işlerin ucu nereye varır hiç yaşamadığımız için hiç bilmiyordum mesela bunun nelere yol açabileceğini öngöremiyordum.

FingersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin