Yağmurlu Gece

112 9 75
                                    

*Jimin'in Ağzından*

Taehyung ile harika bir gün geçirmiştim, sanırım favori doğumgünüm bu'ydu. Onca insanın içinde ona rastlamak bana gerçek bir mucizeymiş gibi hissettiriyordu, istediğim ve sevdiğim her şeydi o. Gün geçtikçe ona bağlanmak, onsuz yaşayamayacakmış gibi hissetmek hoşuma gitmiyordu ve bunun yanlış olduğunu biliyordum. Çünkü sonsuza dek elimi tutamazdı...

Yarın benim için çilekli pasta yapacağına söz verdiğinde sorun değil demiştim ona, pastayı çok severdim ama yaptıklarından sonra umrumda bile değildi kek parçası. Bana çok mutlu hissettirmişti fakat ben onun yanına her seferinde bir fırtınanın içinden çıkarak gidiyordum, içimde devasa bir kırgınlık ve kara deliklere çıkan yarıklar varken onun benim için yaptığı herhangi bir şeye istediği kadar büyük ve güzel bir tepki verememekten korkuyordum.

İnanılmaz hissediyordum yan yanayken, tüm dünyaya kafa tutabilirmişiz gibi ve bu huzurumuzu zerre kaçırmazmış gibi ama eve dönüyordum ve her şey tersine dönüyordu. Babamın dışarıya nasıl yansıdığını bilmiyordum, mükemmel bir profil çizmediğinin farkındaydım ama korkunç bir resmi de yoktu eminim ki.

Taehyung ile ise çok içli dışlı olduğumuzdan babamla aramızdaki soğukluğun farkındaydı fakat irdelememiştik hiçbir zaman nedenleri, istememiştim de bunu zaten. O da izin vermezdi ondakileri irdelememi fakat işte bu devasa nefret yumağında yuvarlanırken gülümsemelerim ne kadar gerçek olsa da yetersiz kalmasından endişe ediyordum.

Ağaç yapraklarının gölgesinde, dalların arasında ve kartonların kokusuyla bir de kurabiye ve gazoz eşliğinde sohbet etmiştik bolca. Bir tek o'ydu sanki benim için ruhunda yıldızlar gezinen, ona baktığımda çocukluğunu da görüyordum şuanki omuzları geniş ve ağlamaya müsait adamı da. Fakat o her gece çatıkatında çocuğa dönüşüyordu biliyordum, Peter Pan'i yoktu onun bu yüzden kendi kendisinin Peter Pan'i olmaya karar vererek geceleri çocuk kalıyordu.

Benim için düşünmeden kavgaya dalabileceğini biliyordum üstelik bunu şiddetten nefret etmesine rağmen yapardı ama aslında kahveden bile haz etmeyen narin biriydi o, eğer çok fazla kişinin naneli dondurmadan nefret ettiğini işitirse tadından tiksinse bile naneli dondurma yemeye başlardı incinmesin diye. Birileri onu da sevsin diye, bana olan sevgisi de böyle bir hüzün mü taşıyordu bilemiyordum nihayetinde hiç arkadaşım yok diye arkadaş olmuş olabilirdi benimle.

Şimdi de hiç sevilmemiş diye sevebilirdi belki de, büyüyorduk ve ben büyüdüğümüzü yeni bir yaş aldığımda kırgınlıkla kutluyordum. Neşeli mum üfleme merasimlerini tasalı geçirirdim aslında, çocukken bile yaralı olan yüreğim her gün daha fazla bataklığına bulanıyordu yeryüzünün. Hevesli ve mükemmel bir günün ardından eve geldiğimde bir pasta bekliyordum doğrusu, lakin annem odasına çekilmişti ve başı ağrıdığı için kimsenin onu rahatsız etmemesini söylemişti.

Onun için yapabileceğim bir şey olup olmadığını sorarak onu yalnız bıraktım. Babam da gelmişti işten, ikimiz de birbirimizden uzak durmaya çalışıyorduk fakat ben bir anlık gafletle "Bugün doğum günüm, kutlamayacak mısın?"dedim, gözlerimin içine baktığında bir şeyler söyleyeceğini düşündüm ama sadece omuz silkti.

Dişlerimi birbirine bastırarak mutfağa geçtim hızla, onunla aynı ortamda bulunmayı istemiyordum daha fazla bu yüzden akşam yemeğini de annem yapmayacağına göre kendim için atıştırmalık bir şeyler bulup odama geçmek istemiştim. Hızlı bir sandiviç yapıp kendime tam oturma odasından geçip kendi odama çıkacakken "Bir tek kendine mi yaptın sandiviç it gibi"dedi, alayla güldüğümde "Tabii ki"dedim, ayağa kalktı ve gözlerindeki nefret şimşekler çakmasını sağlıyordu aramızda "Babası bağ bağışlamış, oğlu bir salkım üzümü çok görmüş"dedi.

FingersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin