❂ Bölüm 1 - Misafir ❂

1K 118 305
                                    

Savaşlarda uykuları bölen Tanrıça
Uzat elini yatağımıza
Sil aklımızdan korku dolu anıları
Sakla bizi yarınlara

Korku, tenimde hissedebileceğim bir karıncalanma ile bütün vücuduma yayılan sismik bir güçtü. Beni temelden sarsıyor ve vücudumun diğer parçalarına doğru yayılıyordu. Kadının kocaman açılmış gözlerinin içerisine takılıp kalmıştım o yüzden söylemlerini anlamlandırabilmem zaman aldı.

Simsiyah bir çift bademi andıran gözleri üzerimdeyken dilim tutulmuş gibi kekeliyordum.

"Kim geliyor?" dedikten sonra kendimi geri çekmeye çalıştım ve "Siz kimsiniz?" diye sorarken evin içine doğru yalpaladım. Kadın kolumu öyle sıkı kavrıyordu ki o bölgenin kan akışını kestiğini düşünüyordum.

"Beni avladıkları gibi seni de avlayacaklar, puella. Kadınları asla yalnız bırakmıyorlar, asla!" dedikten sonra beni ittirerek daireme girdi. Bir şey arıyor gibi bir odaya girip aradığını bulamayarak başka birine giriyordu.

Öylesine şaşkındım ki bir süre kapı eşiğinde durup onu izledim. Daha sonra bu dairenin sahibinin ben olduğu düşüncesiyle omuzlarımı dikleştirip, kadının önünde dikildim.

"Kim olduğunuzu bilmiyorum ama evimden çıkmanız gerekiyor," dedim kendimden emin bir şekilde. Kendimi biraz suçlu hissediyordum. Kadın pek iyi bir durumda değildi ve belli ki şok içerisindeydi. Sesimi biraz daha yumuşatıp ekledim, "İsterseniz sizin için polis çağırabilirim ve dışarıda sizinle birlikte bekleyebilirim."

Yabancılara karşı naziktim. Özellikle dayak yemişlerse.

Kadın inanamayarak bana baktı. Başını yana doğru eğdi. Siyah saçları, dibi görünmeyen bir nehir gibi omuzlarından döküldü. Perişan görüntüsüne oldukça zıt bir güzelliği vardı.

"Benim..." dedi yaralarla kaplı elini göğsüne götürerek. Anlamamı istiyor gibi yavaş ve tane tane konuşuyordu. "Vanessa."

Başımı iki yana salladım. Bu kadını tanımıyordum ama o ısrarla tanışıyormuşuz gibi davranıyordu. Şok, diye düşündüm. Bu kadın şokta ve ne yaptığının pek de farkında değil. Kafasına darbe almış olabilir. Bu durumda onu sakinleştirmem gerekiyordu. Onunla aynı ortamda olmak ve kendimi tehlikeye atmak istemiyordum ama vücudunda yaraları olan bir kadını evimden atacak kadar kalpsiz de değildim.

Ona yavaşça yaklaşıp elimi öne doğru uzattım. Bir şey yapmayacağını anladığımda elimi beline yerleştirip içeri, salonuma doğru yönlendirdim. Yumuşak bir tonla, "Önce oturalım. Sana çay yapabilir miyim... Vanessa?" dedim adını kullanarak.

Korkmuş gözleriyle beni süzdü. Kısa bir süre etrafına kaçamak bakışlar attı ve kafasını onaylar biçimde salladıktan sonra salona doğru ilerleyip hilkat garibesi görüntülü koltuğuma oturdu. Ellerini kucağında birleştirerek etrafını incelemeye başladı.

Evimin incelenmesinden hoşlanmazdım.

Yaşadığım yerden utandığım için değil, epey varlıklı bir ailem vardı fakat eşyalara ayıracak vakti kendimde bulamadığım için feng shui yaşantımda yer edinen bir felsefe değildi.

Ve elbette üşeniyordum. Bu da bir başka nedendi.

Rastgele yerleştirdiğim eşyalar arasında yaşardım. Onlarla kendimi tanımlamıyor oluşuma rağmen yine de bunun için eleştirilirdim. Bana tamamen yabancı olan bir kadından da bu tarz bir eleştiri duymak istemiyordum. Sıradan birine ağzının payını verirdim ama yaralı bir kadının karşısında çenemi tutacağımı biliyordum.

Güneşten Kopan AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin