❂ Bölüm 29 - Son Deneme ❂

216 29 7
                                    

Gökyüzü ve topraklar
Yarılıyor yeminin şiddetinden
Saf bir beyaz örtü salınır
Yedi belirgin kule üzerinden

Dışarıdan ince ve çelimsiz gibi görünen beş parmak Prometheus'un boynuna bir ayı kapanı gibi yerleşmişti. Kadının başparmağı ve yüzük parmağı boğazının her iki yanından nefes borusunu sıkıştırırken bileğinin ufak bir hareketiyle bir daha konuşamayacak duruma gelebileceğini biliyordu. Nicola'nın yüzüne sahip yaratığın soğuk tavırlarından bunu yapmaktan çekinmeyeceğini anlamak zor değildi.

Simsiyah bir çift girdap titanın bunca zamandır koruduğu ruhunu emmeye çalışıyor gibiydi.

Olimpos'un tepesinde kara bulutlar toplanıyordu. Sert rüzgârlar onlara eşlik ederken Prometheus'un elleri kadının bileğine kapandı. Yutkunmaya çalıştı fakat başaramadı. Pandora yerde kanlar içerisinde yatarken göğsünün zayıf bir şekilde yükselip alçalması durumunun pek parlak olmadığını gösteriyordu. Yüzünün alt kısmı koparılmıştı. Burnunun altından emanet gibi sallanan üst dudağını tamamlayacak bir şey yoktu. Kan amansızca toprağı doyururken, parçalanmış kemik ve et parçaları Pandora'nın birkaç metre ötesine savrulmuştu.

Ateş Hırsızı istemese de kurtulmak için seçeceği tek bir yolu olduğunu biliyordu. Sözünü tutmak zorunda kalacaktı. Yeraltında tanrıçaya verdiği söz; "Altın kandan gelen birinin uyanmaması gereken birini uyandırması." Kurallar belli nedenlerden dolayı vardı ve eğer uyanmaması gereken bir güç varsa onu uyandırmamak en akıllıca olanıydı. Ama Prometheus'un başka seçeneği kalmamıştı. Nicola'nın etinin arkasına saklanan canavar bile kan yeminlerinin önüne geçemezdi.

Prometheus dilini kanayana kadar ısırdı. Rüzgârlar daha da sert esmeye başladı. Doğa, titanın niyetini fark etmiş ve çağrısına kulak veriyor gibi ona elini uzatmıştı. Nicola'nın siyah gözlerinde bir eğlence parıltısı belirirken Prometheus'un yüzü mor bir renk almaya başladı.

Nicola'nın metalik sesi kulaklarında yankılandı.

"Pis oynuyorsun, ateş böceği. Çocuksu yeminlerinizden haberim olmadığını düşünüyorsun. Ve... Yanılıyorsun," diyerek Prometheus'un boğazındaki elini daha da sıktı. Fakat bir yandan da yerde korkuyla yatan Pandora'nın parçalanmış çenesine doğru uzandı.

Kadının kanına parmaklarını sürüp kollarına bazı simgeler çizmeye başladı. O sırada büyük bir toz bulutu Olimpos'un dağlarının eteklerini süpürmeye başlamıştı. Kaos gözlerini kısarak tozların ardındaki kişiyi görmeye çalıştı. Uğuldayan rüzgâr ve uçuşan topraklar yüzünden neler olduğunu anlamak zordu.

Kahverengi deri elbisesi ve geceden daha siyah saçlarıyla Hekate ağır adımlarla ilerliyordu. Kaos tıslar gibi bir ses çıkardı ve Prometheus'un bedenini bir köşeye fırlattı.

"Cadı."

Hekate saygıyla başını eğdi. Yüzünde soğuk bir gülümseme vardı fakat bu eğlendiği için değildi. Kadının boyalı tırnakları hançerinin üzerinde tembelce dolanıyordu. Bir cadı bağımsız bir savaşçı gibi bir şeydi. Ne tanrılara ne de titanlara bağlı; cadılar sadece kendilerine hizmet ederdi. O yüzden Kaos bile cadılar karşısında temkinli davranmayı seçiyordu. Kaos, kadının her hareketine odaklanmışken cadının arkasındaki toz bulutu hâlâ girdap halinde döndüğünü fark etti.

Biri gizleniyordu.

Kaos'un dili dudakları üzerinde gezindi ve sivri dişlerini öne çıkararak gülümsedi.

"Arkadaşın o toz bulutu içerisinde rahatça gözetleyebiliyor mu?" diye sordu alay eder bir ifadeyle.

Hekate dikkatini fazla dağıtmamaya özen gösteriyordu. Gözlerini Kaos'un üzerinden çekmeden omuzlarının ardından arkasına baktı. Tozlar arasından ortaya çıkan sarışın, kara bulutların toplandığı Olimpos'un kasvetli havasını aydınlattı. Helios'un gözleri ilk önce Nicola'ya odaklansa da ardından yerde kanlar içerisinde yatan Pandora'yı çevrildi.

Güneşten Kopan AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin