❂ Bölüm 7 - Şömine ❂

466 104 265
                                    

Gecenin ışığı parlıyor gökyüzünde
Tanrıçanın elleri ensesinde
Bir küçük pırıltı
Ve işte ateş göğsünde

Uyuyamıyordum.

Hasta yatağımdan alınıp bana ait, oldukça konforlu bir başka odaya geçirilmemden bahsetmemiştim. Şimdi bahsedeyim. Oldukça büyük ve şatafatlı bir odada kalıyordum. Yatağım, üzerinde uyuyan birini sonsuza dek kendi içine hapsedecek kadar konforlu olmasına rağmen yine de gözlerim sonuna kadar açıktı.

Helios ile konuşmamdan sonra birkaç gün sakin geçti. Tam anlamıyla iyileşmemi beklediğini tahmin ediyordum. Bu süre içerisinde yanıma gelen yardımcıları beni bir kütüphaneye götürüp önüme birçok eski cilt bırakmış ve "Efendi Helios bu kitaplardan faydalanabileceğinizi düşündü," demişlerdi.

Kitapların kullandığı dili bilmemem haricinde bir sorun yoktu.

Bunu Helios ile birlikte yediğimiz akşam yemeğinde dile getirmiştim. Neredeyse içkisini elinden düşürüyordu.

"Böyle bir şeyi düşünemedim. Daha önce bir insana bizimle alakalı bir bilgi verme girişiminde bulunmamıştım. Yanına bir çevirmen verilmesini sağlayacağım, Nicola," demişti. Ertesi gün yanımda oldukça yaşlı bir beyefendi ile kitapları okuyor ve not çıkarıyordum. Mitoloji dahisi olduğum söylenemezdi ama kesinlikle bildiğimden fazlasını öğrenmeye başlamıştım. Önceliğim Hades ve Yeraltı hakkında olan yazılardı.

Helios ile aramızda anlayamadığım bir çekim vardı. Ne olduğunu tam olarak çözemiyordum. Bazen bana karşı hiç ilgisi yokmuş gibi davranıyordu, bu da beni hayal kırıklığına uğratıyordu. Bazı akşamlar ise içkisinden aldığı her bir yudumda benden bir parçayı da içiyormuş gibi hissediyordum. Bakışları öyle yoğun ve  kararlıydı ki olduğum yerde kıpırdanmadan duramıyordum.

Bedenim iyileşmeye başladığından bu yana bana ihtiyacı olan şeylerin sinyalini gönderip duruyordu. Onları daha fazla görmezden gelirsem Helios'a hiç hoş olmayan şekillerde atlayabilirdim. Helios'un hislerimin farkında olduğuna emindim. Nasıl göründüğünü ve etrafındakiler üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu bilen birinin bakışlarını takınıyordu.

Mesele aşk değildi ama onu arzuluyordum. Bedenin matematiği basitti; ihtiyacını giderdiğin anda rahatlardın. Duyguların işleyişi karmaşıktı ve henüz o trene binmek istemiyordum.

Eğer bu adamın ya da tanrının ricası üzerine Yeraltına gideceksem rahat bir şekilde gidecektim. Herhangi bir pişmanlığım olsun istemiyordum. O yüzden bu akşam yemeğinde ipleri elime almaya karar verdim. Uyuyamıyorsam plan yapacaktım. 

İnce geceliğimin üzerine bir şal alıp dışarı çıktım. Rodos asla soğuk olmuyordu. Tuzlu deniz kokusunun ciğerlerime dolmasıyla uykum iyice açıldı. Ayağımdaki sandaletleri çıkarıp çıplak ayaklarla çimenlerin üzerinde yürümeye başladım. Hâlâ karanlıktı ve Ay ışığı denizin üzerinde dans ediyordu.

Meyve ağaçlarının arasında ufak bir gezintiye çıkmaya karar verdim. Ay'ın gümüşi ışığı yolumu aydınlatıyordu. Ayak parmaklarım arasında çimenlerin yumuşak dokunuşlarını hissediyordum. Gerginliğim ve uykusuzluğum toprağa çekiliyor gibiydi. Her bir adımda rahatlıyordum. Birkaç dakikalık yürüyüşümden sonra zeytin ağaçlarının başladığı yerde ağaçlara yaslanarak önümde uzanan denizi izlemeye başladım. 

Denizin telaşsız sesi göz kapaklarımın inmesine yardımcı oluyordu. 

"Merhaba," arkamdan gelen bir kadın sesiyle gözlerimi açtım. Benim gibi uyku sorunu yaşayan biri olmalıydı.

Arkamı döndüğümde soluk tenli bir kadınla karşılaştım. İnce ve zarif bir yapısı vardı. Bol bir gömlek ve geniş bir pantolon giymişti. Bembeyaz kıyafetinin üzerindeki eklemeler bir tül gibi rüzgârla birlikte uçuşuyordu. Ay ışığı açıkta kalan teninde parlıyordu. Minyon bir kadındı fakat oldukça güçlü görünüyordu.

Güneşten Kopan AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin