❂ Bölüm 20 - Yakılan Geçmiş ❂

299 35 21
                                    

Hatıralar buğulu pencerenin ardında
Elinin tersiyle sil onları
Her bir acı, her bir düşüş
Bir kez daha bul senin olanı

Kadının elindeki sığır derisinden yapılma, kahverengi yüzeyinde boğum şekli verilmiş, sıkı örgülü bir kırbaç Nicola'nın sırtına bir şimşek misali indi.

Derisi omzundan başlayarak omurgasının ortasına doğru ince bir çizgi şeklinde yarılmıştı. Teninin karıncalandığı ve alev aldığı yerler artık canını o kadar da fazla yakmıyordu. Acıya alışmış sayılırdı. Henüz derisinin bakir kalmış yüzeyi varsa ve o bölgeler kırbaçla tanışırsa, işte o zaman dudaklarını birbirine bastırmak zorunda kalıyordu.

Dişlerini sıkıyordu. Kırbaç, havada her şakladığında dişleri arasından nefes alıyor ve o nefesi küçük yarıklar arasından bir ıslık sesiyle etrafa dağılıyordu.

Pandora köşede onu izliyordu; kendi kanından olan Nicola'yı. Onunla direkt olarak konuşması yasaklanmıştı. Sadece eğitimi esnasında cesur hareketler yaparsa onu durdurmak zorunda kalıyordu. Aksi hâlde yüzüne bakarak konuşmasına bile izin verilmemişti.

Nicola ilk uyandığı zamanlarda pek konuşkan değildi. Parlak ışıklardan rahatsız oluyor ve kendi köşesine çekilerek karşısındakilere kaşlarını çatarak bakıyordu. Onları tanımıyordu. Kimseyi tanımıyordu aslında. Bedeni yetişkin olabilirdi ama zihni henüz beş yaşındaki bir çocukla eş değerdi.

Nicola kimsenin bilmediği, tanrıların bile unuttuğu bir perde arası bölgede bulunuyordu. Bu küçük adayı andıran yer, sahte gümüşi ayın yarattığı gel-git hareketleriyle ortaya çıkan bir yola sahipti. Adada yalnızca Pandora, Nicola ve eğitmenler bulunuyordu. Belli zamanlarda Zeus uzaktan onları izlese de bizzat yanlarına gelmemişti.

Pandora, Tanrılar Kralı'nın yüzünü Nicola kendine tam anlamıyla hakim olana kadar görebileceklerini sanmıyordu. Zeus, Nicola'nın saldırgan doğasını kontrol altına almadıkça onunla normal bir şekilde konuşmayacaktı.

Nicola farklı bir yaratıktı.

Bedeni ölü olmasına rağmen ruhu Pandora'nın kızlarının yanında, Etna Çayırları'nda uyanmıştı. Diğer kadınların ruhları Nicola'ya ulaşamadan Zeus onu oradan ayırmıştı.

Pandora, kurnaz tilkinin aklında uçuşan düşüncelerin kokusunu alabiliyordu. Nicola değerli bir damızlıktı. Tanrılara hükmedebilecek bir dili vardı. Yalnızca tanrılara. Fakat ölüm yeni bir başlangıçtı ve anıları beraberinde gelmemişti.

Nicola herkese yabancıydı. Önceki hayatına, ilişkilerine, anlaşmalarına... Bu Nicola yeniydi. Zeus'un şekillendirebileceği bir kilden farkı yoktu. Kadının teni cıvayı andıran metalik renkteydi ve gözleri parlayan altın boncuklara benziyordu. Göğsünün tam altında kırmızı bir lotus çiçeği dalgalanıyordu.

Nicola terbiye eğitimi alıyordu. Çünkü öfkeliydi. Hoşlanmadığı bir durum olduğunda boğazından tehditkâr bir hırıltı yükseliyor ardından dili döndüğünce lanet okuyordu. Birçok dilde küfür edebilmeyi kısa sürede sökmüştü. Fakat terbiye edilme konusunda bir arpa boyu yol almak ne kadar da zordu.

Kırbaç havada bir kez daha dalgalar halinde salındı ve o ince ıslık, Nicola'nın derisini yarmadan hemen önce yankılandı. Başlığından yüzü görünmeyen eğitmenin sesinde herhangi bir duygu yoktu. 

"Tanrılara küfür etmenin cezası beş kırbaçtır," dedikten sonra kırbacı dört defa daha Nicola'nın sırtına indirdi. Eğitmenin vuruşlarında nefret yoktu. Her bir kırbaç diğerinin aynısıydı ve tek bir amaca hizmet etmek için kan akıtıyordu; itaat.

Güneşten Kopan AteşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin