Not: Kırık camların üzerinde dans eden bir kadın asla ayaklarına bakmamalı.
Rodos'tan ayrılmak benim için pek hoş sayılmazdı. Burada bulunduğum süre boyunca oldukça rahattım. Elma toplamış, güneşlenmiş ve insanlarla sohbet etmiştim. Ansızın gelen bu macera tufanı midemin düğümlenmesine neden oluyordu. Boğazıma kadar yükselen ekşi tat ne kadar gergin olduğumu bir kez daha hatırlatıyordu.
Gece yarısına doğru tapınağın yardımcıları rahatça hareket edebilmem için yeni kıyafetler getirmişlerdi. Halbuki alıştığım kıyafetler her zaman yenilerinden daha iyi hissettiriyordu. Tanıdık kokuları ve bilindik dokuları vardı. Hafif, ketenden yapılmış gibi duran kahverengi bir sırt çantası da bunlara ek olarak yatağımın üzerinde duruyordu. Deri kayışlarının üzerinde siyah taşlar vardı. Oldukça basit görünüyordu fakat asil bir duruşu vardı.
Kerberos için yanıma bir inek ayağı almıştım, oldukça büyük bir kemikti. Köpeklerin ilgisini kemikle çekebileceğimi biliyordum ve Kerberos'un da tatlı bir Golden Retriever'la aynı içgüdülere sahip olmasını umuyordum. Kemiği dikkatli bir şekilde saran mutfak çalışanları bunu aynı zamanda baston olarak da kullanabileceğimi söylemişlerdi. Şaka yapmadıklarını kemiği gördüğümde anlamıştım. Kocamandı.
İris beni kapıda bekliyordu. Meşalelerin çevirdiği bir alanın tam ortasında bacak bacak üzerine atarak mermer bir bankta oturuyordu. Onu her gördüğümde gözlerimi kısmak zorunda kalıyordum çünkü etrafındaki ışık onun varlığıyla kırılıyor, minik gökkuşakları ayaklarının dibine düşüyordu. Ceplerimi kontrol ettim. Nane yapraklarının bulunduğu zarfı ve pusulayı iç cebime koymuştum. Derin bir nefes alıp verdikten sonra etrafıma bakındım. Helios, tapınağın devasa sütunlarına dayanmış bir şekilde beni bekliyordu. Dışarı çıktığımda yüzümü elleri arasına aldı ve direkt gözlerimin içine baktı.
"Bunu yaptığın için sana ne kadar teşekkür etsem az, Nicola. Geri döndüğünde istediğin her şey senindir," dedi oldukça ciddi bir şekilde. Ona baktığımda yalan söylemediğini anlayabiliyordum. Gerçekten de ne istersem verecekti. Fakat burada ikimizin de dile getirmediği bir ifade vardı; o da benim geri dönebilecek olup olmadığımdı.
Uzanıp dudaklarına nazik bir öpücük kondurdum.
"Döndüğümde şömine karşısında bir yemek yemek istiyorum," dedim hınzırca gülümseyerek. Düşüncelerimi, çıkmak üzere olduğum maceradan uzaklaştırmaya çalışıyordum.
Gergin olduğum sırada şamata yapmak en sık kullandığım başa çıkma mekanizmasıydı.
Helios da bana aynı şekilde gülümsedi. Alnını benimkine yaslayarak, "İstediğin ne varsa, hayatım," dedi kısık bir sesle gözlerini kapatarak. "Hepsi senindir." Ardından burnunu yanağıma sürterek tenimin kokusunu hafifçe içine çekti.
İstemeden de olsa ürperdim. Gözlerim, Güneş tanrısının dudaklarına kaydı. Onlara uzanmak isterken arkamda huzursuzca topuklarını yere vuran birinin sesini duydum.
İris kolunda olmayan bir saate vurur gibi yaparak, "Hadi, hadi! Vakit azalıyor," diyerek yanı başımızda bitti. Kadının nefesi saçlarımı havalandırmıştı. Birinin yanı başınızda size o kadar yakın durması oldukça garip bir histi.
Bedenimi Helios'tan uzaklaştırdım ve İris'e baktım.
"Ee... Bunu nasıl yapıyoruz?" diye sordum tereddütle. Halihazırda bekleyen bir araç görmüyordum. Yeraltına yürüyerek de gidemeyeceğimize göre nasıl bir yolculuk yapacağımıza daha önce hiç kafa yormadığımı fark ettim.
İris'in omuzlarını silkelediğinde arkasında devasa kanatlar belirdi. Her bir tüy camı andırıyordu fakat rengi siyah olduğu için obsidyen olduğu kanısına vardım. Gecenin içinde Ay ışığını kırarak küçük gökkuşakları oluşturuyordu. Bu güzellik karşısında nefesim kesildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşten Kopan Ateş
Fantasy❂ The Wattys 2023 Yarı Finalist ❂ ❂ WattpadFantasyTR'nin Mitoloji ve Efsaneler Diyarı adlı okuma listesinde ❂ Haksız yere zincirlere vurulmuşsa biri Arkasından gelir mücadelesi Tekinsiz bir hastalığın elinde harap olur Zirvedekilerin yeri Yeryüzünün...