Bölüm 16: Gidiyoruz

1.2K 96 18
                                    

&

Her ne kadar Cantet'in yanında rahat olsamda, yanlız başımıza ormanda yürümeye başlayınca dönüp ona bakamadım. Kafam öne eğik bir şekilde, konuşacak bir şey ararken yürümeye devam ettim.

"Cantet, suyu nereden bulacağız?" diye sordum aklım başıma gelince. Harbiden su almak için yarım saattir falan yürüyorduk.

Cantet durdu. O durunca bende durup ona doğru döndüm. Simsiyah gözlerini bana dikti "Bana güveniyor musun?"

Afalladım, bu soruyu beklemiyordum. Neden soruyordu? Nereye gidiyorduk biz? Beni nereye götürüyordu?

"Güveniyorum." dedim kendimden emin bir şekilde. Cevabından emin olduğum nadir sorulardan biriydi bu.

"Seni koruyacağıma dair söz verdim. Beni de bir Corniger büyüttü unutma. Gücüm yetmese bile deneyeceğim. Ayrıca mührü çıkardım. Sana bir şey olmayacağına söz versem benimle gelir misin?"

Beni sadece kendisini büyüten Corniger için mi koruyordu? Ama onun sözüne inanıyorum, ne olursa olsun. Açıkçası bir cevap vermeliydim ve mührü çıkardığını zaten biliyorum mu diyeyim, yaşadıklarımı mı anlatayım bilemedim. Sonra sadece sorusuna odaklandım "Gelirim."

Giderdim, ona güveniyordum ve onunla her yere giderdim.

Cantet'in o bir anlık tereddütü gözümden kaçmadı. Sonra elimi tuttu ve parmaklarını benimkilere kilitledi. Hiçbir şey söylemeden yürümeye başladı, istemsiz olarak takip ettim onu. Yüzümün kıpkırmızı olduğunu biliyordum. Ellerim terliyordu ve iğrençti bu. Diğer yandan Cantet'in parmakları buz gibiydi. Öylesine hafifçe tutuyordu ki elimi, parmaklarımız iç içe olmasa kesin kayıp gidecekti. Umarım terlediğim için benden iğrenmiyordur diye düşündüm. Umarım iğrenmiyordur!

Sonra yine kafamda bir şimşek çaktı. "Nereye gidiyoruz?"

Ve Cantet yine durdu. Yürümeye devam ederken cevaplayamıyordu? 'Lütfen elimi bırakma.' diye geçirdim içimden 'Lütfen."

"Tan veya şu Corniger..." dedi "Onlara güveniyor musun?"

Ne cevap vermem gerektiğini değerlendirdim. Evet? Hayır?

"Sanırım." dedim, dürüst olmaya karar vererek.

"Sanırım mı? Güveniyorsun yani? Senin sorunun ne?!"

"Güvenmemeli miyim?" dedim, verdiği tepki karşısında şaşırmıştım.

"Yani..."

"Nasıl yani?! Asıl senin sorunun ne?" diye çıkıştım ona. Durumun önemini kavrayamıyordum. Benim için tüm bu sorular önemsizdi.

"Sadece ben varım. Sorun bu." dedi Cantet, suratını bana yaklaştırırken. Geri çekilmeye kalktım ama elimden çözülen parmakları omuzlarımdan tuttu "Başka kimseye güvenme. Kaybolduğun gece, Turan ile birlikte uyuyordun ve ben seni uyandırıp kubbenin sınırına götürmüştüm. Hatırlıyor musun? Seni oraya götürme nedenim kubbeyi göstermek değildi. Ancak kuyruklu da uyanıp yanımıza geldiğinden söyleyemedim." Madem kubbeyi göstermeyecekti, niyeti neydi? Onun simsiyah gözlerine bakarak, yanaklarımın kızardığını hissederken konunun ciddiyetinden uzaktım. Oysa söyledikleri o kadar önemliydi ki, sadece ben dinleyemeyecek kadar aptaldım. Cantet devam etti "Tan bizi izliyor, takip ediyor. Ama dostumuz mu, bilmiyorum. O gün orada geldiğine göre sanırım değil." Gerçektende o gece, Tan uyanıp yanımıza gelmişti. Gerçekten Tan varken, Cantet ile hiç yanlız kalamıyordum. Yanaklarımda hissettiğim yanma hissi ile kafamı çevirdim.

"Bana bak." dedi Cantet ve bakışlarımı yine kendine çevirdi "Derler ki 'Suyun içinde ateş yanmaz.'" Aynısını Arun da söylemişti. Merakla baktım Cantet'e.

"Bana bir şey olursa veya sana... Ne yaşadığın önemli değil. O göle gideceksin."

Ne vardı o gölde?! O kahrolası gölde?! Cantet'in üzerimde bıraktığı etkiden sıyrılıp konuya odaklandım. Alata'ma güveniyordum, Elatha'da olan herkesten daha çok. Üstelik şimdi bu şehirde bizi asmak isteyen bir 'Rubrum' vardı. Belki de ilk günden beri beni öldürmek istiyordu. Bu şehre ilk geldiğim gün, o binayı siyah alevlerle yakmıştı. Suyun içinde ateş yanmaz...

"Göle gidiyoruz, değil mi?" diye sordum, Cantet'e. Başıyla onayladı.

&

Heyy :) Merhaba, umarım hikayeyi okuyan arkadaşlar bunu da okuyordur. Bu aralar hiç yazasım gelmiyor, bana attığınız mesajlara bakıyorum ama özür dilerim olmayacak ~~

ELATHA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin