Bölüm 26: Ne Kadar Uzak Olursan Ol

771 87 16
                                    


&

Elatha'da, ne zaman gözlerimi kapatsam kendimi bambaşka bir yerde bulurdum. Kimi zaman korkuturdu beni, kimi zaman rahatlatır. Ancak hiçbir zaman bu kadar başka olmamıştı.

Bu sefer kendi yatağımda, gerçekten benim olan yatakta bambaşka bir dünyaya açtım gözlerimi, yüzümde hafif bir gülümsemeyle. Yataktan doğrulunca boynumdaki mührü fark ettim. Gülümsemem daha da büyüdü.

"Dünyaya hoşgeldik." dedi, yerde uzanan birinin sesi. "Her neredeysek artık." Cantet halının üzerinden yavaşça doğruldu.

"Ne kadar uzak olursa olsun." dedim gülümseyerek.

"Açıkçası..." diye karşılık verdi Cantet "Bu kadar yakın olmasını beklemiyordum." Sonra yerden kalkıp yanıma geldi ve yatağa oturdu.

Gerçekten de, onu dünyanın öbür ucunda aramayı beklerken bu kadar yakınımdaydı. "Odamda ne işin var?" dedim Cantet'e, şakayla karışık. O da siyah gözlerinin kısılmasını sağlayarak gülümsedi ve bana baktı "Sanki hiç beraber uyumamışız gibi söylüyorsun."

Yüzümün kızardığını hissedince, boynumdaki mührü çıkarıp sahibine uzattım. Mührü elimden alırken, o simsiyah gözlerine bir de bu dünyada bakabildiğim için diyordum... Bu kadar yakınımda olduğun için... Sonra birden aklıma geldi "...tamamen uyanınca"

Yine düşüncelerimi okuyormuş gibi beni izliyordu Cantet "Bu benim, değil mi?" dedi "Sanırım onu sana vermeyi seçmişim."

Bundan emin değilim, ama onun olmasını umuyordum. Hem artık pek önemli değildi. "Teşekkür ederim." dedim, hissettiğim mutluluk kelimelere sığmazken "Beni korudu."

"Bence artık buna gerek yok." diyerek gülümsedi Cantet, ardından mührü yatağın üzerine bıraktı. Sırtında belirmeye başlayan kanatları gördüğümde şok olarak ona baktım "Cantet... Kanatların."

Eskiden sol kanadı beyaz, diğeri ise tam tersi simsiyah kuş tüyü kanatları vardı. Bilmiyorum, belki de hiçbir zaman yoktu ve Elatha'nın farklarından biriydi o da.

Cantet'in bembeyaz renkli devasa kanatlarına bakarken ağzım açık kalmıştı. Diğerlerinin neredeyse iki katı büyüklüğündeydi ve Alata ırkı üstündür diyordu sanki... Kuş tüyünden değillerdi, daha keskin hatları vardı, neredeyse saydamdılar. Hatta iki değil, dört kanadı vardı! Fakat, Cantet'te zaten en az benim kadar şaşkın görünüyordu. Sonra şaşkınlıkla ve tereddüt dolu siyah bakışları, kendinden ayrılıp bana döndü "Karga olan sanırım sensin, bayan Melez."

Sırtımdan yükselmeye başlayan siyah kuş tüyü kanatlara baktığımda iyice afalladım. Ardından elim kafamın üzerindeki kıvrık boynuzlara gitti "Lütfen kuyruğum olmadığını söyle!"

Cantet, uzun parmaklarıyla ağzını kapatarak gülümsemesini örtmeye çalıştı. Bense kalçamın biraz üzerinden uzanan kısa, mavimsi rengi ve pullarıyla parlayan kuyruğa bakarken kendimi hiçte gülebilecekmiş gibi hissetmiyordum!

Derin bir nefes alıp yatağa geri oturdum, kanatlarım Cantet'in kanatlarının yarısı kadar bile büyüklükte değildi; ama otururken zorlanmıştım.

Bir süre ikimizde öyle durduk, konuşmadık. Yaşadığımız tüm o şeyler gerçekten ağırdı. Elatha... Bitmişti. En azından bizim için bitmişti. Orada hâlâ hapis olan ruhlar içinse aynı şeyi söylemek ne kadar mümkün...

"Cantet." dedim, en sonunda sessizliği bölüp yaşadığım şoku atlatmaya çalışırken.

"Evet?"

"Elatha da kaybolduğumu hatırlıyor musun?" diye devam ettim. Rubrum'un bana tahtını vaad ettiği gündü, geçmek bilmeyen saatlerce uzakta kalıp deliler gibi Cantet'i beklediğim gün.

"Seni bir daha bırakmayacağım." dedi, siyah gözleri bana dönerken.

"O gün, orada Arun adında bir İrks... Nasıl desem, o... Her şeyi biliyordu."

"Nasıl yani?" dedi Cantet, bu söylediklerimin onu huzursuz ettiğinin farkındaydım. Ama çok daha önceden söylemiş olmama gerekirdi.

Cantet'in gözlerinin içine baktım "Dedi ki 'Alata'ya söyle benim olanı paylaşmam.'"

&

DÜZENLENECEKTİR.
Fikir ve düşünceleriniz benim için gerçekten önemli, Elatha' yı düzenleyeceğim. Aklınızda kalan soru işaretleri vb. ne varsa söylemenizi istiyorum lütfen :) Okuduğunuz için teşekkür ederim.

ELATHA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin